çat

Kimseyi hakir görme/En hakir gördüğün insanın bile bir hakkı vardır/Kendini bukadar büyük görme.
sokak kedisi,
k.d. şırfıntı, sürtük, düşük ahlâklı kimse.
Angora ile ayni anlama gelir. Ankara kedisi.

panda ile ayni anlama gelir. panda
(Ailurus fulgens): Himalayalarda yaşayan kırmızımsı-kahverengi
tüylü, yüzü beyaz halkalı, ayıya benzer etçil hayvan.
(başkalarına yardım için) kimsenin yanaşmadığı tehlikeli bir işe girişmek, tehlikeli bir işi başarmak
(Farenin kedinin boynuna zil takması gibi).
vb kedi ailesinden iri bir hayvan
aslan
kaplan
alacalı kedi, karışık sarı-siyah-beyaz renkli tüyleri olan kedi.
çilli ev kedisi, üç renkli kedi.
cat
kedi
(Felis domestica, F. catus).
Persian cat: Ankara kedisi.
Tom cat: erkek kedi.

Siamese cat: Siyam kedisi.
Zoology
cat
kedi kürkü.
cat
kedigiller familyasına mensup etçil yırtıcı hayvanlardan herhangi biri: aslan, kaplan, çakal vb.
cat
dedikoducu/kinci/garezkâr/nispetçi.
cat
(a) (herhangi) kimse, şahıs, adam, delikanlı, (b) caz düşkünü.
cat
dokuz kamçılı kırbaç.
cat
büyük yelkenli kotra.
cat
yayın balığı.
cat
(a)
den. griva palangası, (b)
ABD/Cnd. Caterpillar traktörü.
cat
çelik-çomak oyunu, (bu oyunda kullanılan) çomak.
cat
cat burglar ile ayni anlama gelir. becerikli/mahir hırsız.
cat
kamçılamak, kırbaçlamak.
cat
demiri grivaya vurmak. Maritime Traffic
cat
kusmak.
hırgür, kedi-köpek kavgası.
They quarrel like cat and dog: Hiç geçinemezler /Kedi-köpek gibi kavga ederler.
çekilmez/tahammül edilmez yaşam, kavga ve çekişme ile dolu hayat.
zamparalık yapmak, cinsî münasebette bulunacak eş aramak.
cat ile ayni anlama gelir. becerikli/mahir hırsız.
griva mataforası. Noun
distemper Noun
kedi maması Noun, Home
kedi gibi
bocurgat kablosu Noun
kedi kumu Noun
uyuklama, hafif-kısa uyku, tavşan uykusu, şekerleme. Noun
büyük puhu kuşu. Noun
paletli iş makinesi. Noun
tek yelkenli kotra donanımı.
cat-rigged: tek yelkenli. Noun
kesit-çeker: bilgisayar yardımıyla vücudun kesitlerinin röntgenini çeken makine. Noun
birini gafil avlamak Verb
kedi beşiği: iki elin parmaklarına ip geçirilerek oynanan bir çocuk oyunu. Birisinin parmaklarında belirli
bir şekilde duran ipi, karşıdaki oyuncu değişik şekilde kendi parmaklarına aktarır.
Noun
karışıklık, giriftlik, muğlâklık.
The socioreligious cat's cradle of small Greek communities. Noun
kedi gözü
yol kenarlarındaki ışıklı işaret direkleri Noun
(arabada) stop lambası Noun
reflektör
esinti
hafif rüzgâr
bir başkan tarafından maşa olarak kullanılan kişi
kedibıyığı: galenli detektörde temas sağlayan sivri uçlu ve yaylı sert tel. Noun, Radio
yarı-iletkenle temas sağlayan tel (transistorun bağlantı ucu). Noun, Electronics
kedigözü: bir tür kıymetli taş. Noun
küçük metal veya cam yansıtaç/reflektör. Noun
ground ivy. Noun
akkıvırcık
(Antennaria neodioica): çiçek başları kıvırcık bir tür bitki. Noun
avanak: başkasına alet olan kimse. Noun
hafif rüzgâr. Noun
fırışka, halat düğümü. Noun, Maritime Traffic
palanga
sırıtık, sırıtkan kimse.
to grin like a Cheshire cat: daima sırıtmak,
k.d. pişmiş kelle
gibi sırıtmak. (1 ve 2 için
Chester ile ayni anlama gelir.).

civet ile ayni anlama gelir. misk kedisi
(Civettictis civetta) : Afrikada yaşar, gri renkte,
boyu 1.20 m., kuyruğu 45 cm olabilen etçil memeli hayvan. Misk kokulu yağlı bir madde çıkarır.
kuru kedi maması Noun, Home
çok gülünç/güldürücü/komik, insanı gülmekten bayıltan.
zengin, siyasî partilere yardım eden zengin kişi. Noun
kodaman, nüfuzlu/yüksek mevki sahibi kimse. Noun
kendini beğenmiş/halinden memnun/uyuşuk kimse. Noun
kedi köpek gibi kavga etmek Verb
sırıtmak, ağzı kulaklarına varmak.
garazcı kadın
intikam melekleri Noun
caz müziği tutkunu
yaban kedisi
(Felis chaus).
yaban kedisi
(Felis ocreata): Afrika ve Anadoluda yaşar, evcil kedinin atası sayılır.
dört ayak üstüne düşmek.
He always lands on his feet.
sırrı ağzından kaçırmak.
baklayı ağzından çıkarmak, (istemeyerek) sırrı açıklamak/ifşa etmek, ağzından kaçırmak.
The cat is
out of the bag: Sır açıklandı/etrafa yayıldı.
kedi gibi
veya
like a cat on a hot tin roof
Brit. çok sinirli/endişeli/heyecanlı, yerinde duramayan.

be like a cat on hot bricks: diken üstünde oturmak.
korkuyla kaçma
kuyruğuna basılmış kedi gibi
birini bir işe alet etmek Verb
Maltız kedisi, tüyleri mavimsi kurşunî bir kedi türü.
kuyruksuz/kısa kuyruklu kedi (bir kedi türü).
(a)
cougar, (b)
bobcat.
en ufak bir delil bile yok
kıpırdayacak yer yok
misk kedisi
(Paradoxurus hermaphroditus): Asya ve Afrikada palmiyelerde yaşayan uzun kuyruklu misk kedisi. Noun
Ankara kedisi.
(birisiyle) kedi fare ile oynar gibi oynamak, (ona) işkence/eziyet etmek.
olayların gelişmesini beklemek/rüzgârın nereden eseceğini beklemek/acele iş yapmamak.
ortalığı karıştırmak, velveleye vermek, şiddetli itirazlara yol açmak.
gizli kalması gereken şeyi açıklayarak büyük karışıklığa/zarara sebep olmak.
Siyam kedisi.
(a) işi becermek, (b) (spor) elleriyle demir çubuğa asılıp bedenini kolları arasından geçirmek.
sokak kedisi
O kedi yine marifetini göstermiş.
kedi tırmıkladı
(a) kımıldanacak yer yok (çok dar yer), (b) iğne atsan yere düşmez (çok kalabalık).
cılız kedi
yoksul kişi
tekir kedi, kaplan gibi tüyleri yollu yaban kedisi.
çilli ev kedisi, üç renkli kedi.
olayların gelişmesini beklemek/rüzgârın nereden eseceğini beklemek/acele iş yapmamak.
ıslak kedi maması Noun, Home
Kedi olmazsa sıçanlar cirit oynar/Korku olmazsa herkes istediğini yapar.
yaban kedisi Noun, Zoology
  1. bang
to snap Verb
out of the blue Adverb
to pick up a knowledge of english Verb

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. İki yolun birleştiği yer
  2. Kırılan, çatlayan veya diğer bir şeye ... bir nesnenin çıkardığı ses