that

  1. Pronoun o, şu.
    that is her mother.
  2. Pronoun öbürü, öteki.
    This is my book and that is yours. This suit fits better than that.
  3. Pronoun o ki, o şey ki.
    the house that he bought: satın aldığı ev.
    the farm that I spoke of: bahsettiğim çiftlik.
  4. o, şu.
    That woman is her mother. Those little mannerism of hers make me sick.
  5. öbür.
    This room is his and that one is mine.
    Not this house, but that one: Bu ev değil, öbürü.
  6. adı geçen, mezkûr.
  7. öyle, o/şu kadar.
    Don't take that much: O kadar çok alma.
    The fish was that big: Balık
    şu kadar büyüktü.
    He was that weak he could hardly stand: Ayakta duramayacak kadar zayıftı.
  8. Conjunction ki.
    I said that … : Dedim ki …
    He said that he would come: Geleceğini söyledi.
  9. Conjunction ki o.
    The book that I read: Okuduğum kitap.
    The day that I saw you: Seni gördüğüm gün.

    All those that I saw: Bütün gördüklerim.
Çok şaşırdım. Exclamation, Idioms
Aklımın ucundan geçmedi. Exclamation, Idioms
Bunu hiç beklemiyordum. Exclamation, Idioms
içine doğmak, (sebebini bilmeden) emin olmak.
işverenine işten ayrılma niyetinde olduğunu bildirmek Verb
Tabii, yapalım. Sentence
İyi olur. Sentence
Ne güzel olur. Sentence
Olur tabii. Sentence
Memnun olurum. Sentence
Başınız sağolsun. Sentence, Idioms
Başın sağolsun. Sentence, Idioms
masum olduğunu ileri sürmek Verb
Seni ilgilendirmez. Sentence
Sana ne? Sentence
Seni alakadar etmez. Sentence
İşin iyi tarafı ... Adverb
Neyse ki ... Adverb
o konuya gelince
bir de Adverb
ayrıca Adverb
buna ek olarak Adverb
üstüne üstlük Adverb
birini bilgilendirmek Verb
birine haber vermek Verb
ondan sonra.
tut ki
olduğu gibi, haliyle, hattâ, … bile.
üstelik, hem de.
It's an idea, and a good one at that: Bu bir fikir, hem de iyi bir fikir.
inanmak Verb
sanmak Verb
düşünmek Verb
olmasa … , eğer, şayet, belki.
I would come but that I felt too ill: Çok hasta hissetmesem gelecektim.
açıklamasını yapmak Verb
görüşünü bildirmek Verb
yorumunda bulunmak Verb
fikrini belirtmek Verb
yorumunu yapmak Verb
göz önüne almak Verb
nazar-ı itibara alındığı takdirde
madem ki
iddia edilmek
ne var ki Noun
belirti, işaret, emare, alâmet.
There ares evidences that somebody has been liiving here. His flushed
look was visible evidence of his fever.
ancak, lâkin, yalnız, şu var ki.
I'd like to go with you, except that I can't swim.
bak hele
bütün bunlara rağmen Adverb
gene de beni uyarman gerekirdi
her şeye rağmen
şundan
his ssisini vermek Verb
verildiğine göre, verilmiştir, veriliyor.
given that the radius is 16 cm, find the circumference.
öyle olsa bile, öyle olduğunu farz/kabul etsek bile, farzedelim ki … dir.
granted that he has enough
money to buy the house, it doesn't mean he's going to do so: Evi satın alabilecek kadar parası olsa bile, bu, mutlaka evi satın alacak demek değildir.
öyle olsa bile, öyle olduğunu farz/kabul etsek bile, farzedelim ki … dir.
granted that he has enough
money to buy the house, it doesn't mean he's going to do so: Evi satın alabilecek kadar parası olsa bile, bu, mutlaka evi satın alacak demek değildir.
ne var ki Noun
çünkü, bu sebeple, … için, sebebiyle, hasebiyle, nedeniyle, mademki.
In that you have already done
the work, you may be excused. The higher income tax is harmful in that it may discourage people from trying to earn more.
çünkü.
I prefer his plan to yours, in that it is more practical.
mademki.
anlaşılan
söz üm ona
haberin olsun !
o kadarla bırakmak Verb
böyle.
bana öyle geliyor ki
doğal olarak
aslında, … şöyle dursun, … değil amma, … değil ya, … bir yana.
Not that it matters, but how did you
spend the money I gave you? (Aslında) önemli değil amma, sana verdiğim parayı nasıl harcadın?
If he ever said so - not that I ever heard him say so - he told a lie: Onun böyle söylediğini işitmedim ama, eğer öyle dediyse yalan söylemiş.
not that I know of: bildiğime göre.
mademki, öyle ise.
şunun
keşke.
Oh that I could fly!
şartıyla
yüzünden
varsayarak
birşeyi zorunlu kılmak Verb, Law
birşeyi uygun görmek Verb, Law
birşeyi öngörmek Verb, Law
birşeyi şart koşmak Verb, Law
koşuluyla
şu şartla ki
şartıyla
anlamak Verb
yargısına varmak Verb
sonucunu çıkarmak Verb
sonucuna varmak Verb
güvenceye almak Verb
sağlama almak Verb
garantilemek Verb
garanti altına almak Verb
emin olmak Verb
sağlamak Verb
madem
madem ki
ta ki, şöyle ki, neticede, şartıyla, … için.
öyle ki, … maksadıyla, neticede, şartıyla.
yanlış olarak beyan etmek Verb
allahtan kork
ileri sürmek Verb
öne sürmek Verb
iddia etmek Verb
birine birşeyi anlatmak Verb
filan falan (argo)
şöyle ki
sonra.
böylece, bu suretle, bunun üzerine.
The train reached the station, and, with that, our long trip ended.
şu farkla ki
keşke.
would that we had seen her before she died: Keşke onu ölmeden önce görebilseydik.
işi değiştirir
bu yan
bu yana
'in kısaltılmışı:
That's got nothing to do with it: Onun bu işle ilgisi yok.
acımak yor
' in kısaltılmışı.
That's mine: O benimdir.
şunca
demek oluyor ki
şunca
anca
şura
şu şartla ki
zararı yok
hepsi bu kadar
işte o kadar
o cins ...
... konusunda mutabık olmak Verb
! işte bu kadar! vesselam! yapacak başka şey yok!
falan filan
vesselam
farz edelim ki Noun
o esna da
Bu mantığa göre, ...
İnanabiliyor musun? Sentence
Aklın alıyor mu? Sentence
madem ki … Noun
...'i ...'e benimsetmek Verb
bu tarihten itibaren
o günden sonra
Vay canına!
Şu işe bak!
Ne dediniz?
Korkarım … Adverb
Maalesef … Adverb
Farkındayım ama ...
öyleyse Adverb
o takdirde Adverb
o halde Adverb
Maalesef … Adverb
…iği için Adverb
ora da
o kadar ki … Noun
Hepsi bu mu? Sentence
Bu kadar mı? Sentence
Bu kadar basit. Sentence
farz edelim ki Noun
pek de … değil Adjective
o kadar da … değil Adjective
önemli değil
madem ki … Noun
bu çerçevede Adverb
bu konuda Adverb
... varsayımıyla Adverb
... olduğu gerekçesiyle Adverb
... şartıyla
Tamam.
Anlaşıldı.
madem ki … Noun
İçimden bir ses diyor ki, ...
farz edelim ki Noun
bundan çıkan sonuç şu ki
Bunun nedeni …dir. Noun
hah şöyle
Dolayısıyla, ... Adverb
o kadar ki … Noun
eğer ... olursa Law
... olduğu kadarıyla sınırlı olmak üzere Law
Katılıyorum.
Doğru.
Haklısın.
Pardon? Sentence
Söylenenlere bakılırsa, ...