as to

  1. (bkz: as to ) (s. A-113).
  2. Adposition -e gelince/kalırsa.
    as to me: bana gelince/kalırsa.
    As to (doing) that, I haven't decided yet:
    Onun yapılmasına gelince, henüz karar vermedim.
  3. Adposition hakkında.
    We have no information as to the cause of the accident: Kazanın sebebi hakkında bilgimiz yok.
  4. Adposition -e göre/nazaran.
    The scarves are grouped as to color: Eşarplar renklerine göre ayrılmışlardı.
  5. Adposition şüphe, kararsızlık ifade eder
    : Nobody could decide (as to) what to do: Kimse ne yapılması gerektiğine karar veremedi.
birine niyetleri hakkında kesin bilgi vermek Verb
birine gerçek niyetlerini başka türlü göstermek Verb
lütfetmek Verb
(a) … için, maksadıyla.
The test questions are kept secret, so as to prevent cheating. (b) derecede,
kadar, öyle ki.
The day was dark, so as to make a good photograph hard to get: Gün, iyi bir fotoğraf çekmeyi imkânsız kılacak kadar karanlıktı.
… açısından Adverb
yapacak kadar alçalmak Verb
pek tabiî olarak, tahmin edilebileceği gibi.
I expect so: herhalde, (öyle) zannederim.
It is
expected that … : … olabilir/olması muhtemeldir.
It is hardly to be expected that … : … pek muhtemel değildir/ …'e pek ihtimal verilemez.
tenezzül buyurmak Verb
fiyata bağlı olmak Verb
...'e ilişkin ipuçları Noun
bir şey hakkında bilgisi olmamak Verb
bir şey hakkında bilgisi olmamak Verb
fiyat sorma
bir sözleşmenin bütünü için esas olan maddi bir hata Noun, Law
bir şahsın karakteri konusunda yanılma
... konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı.
yetki itirazı
şirket tasfiyesi durumunda aktiflerin tercihli durumları Noun
tercihli hisse senetleri olan hissedarlar ödemede adi hisse senetleri olan hissedarlara göre ödeme önceliği hakkına sahiptirler Noun
dağıtılması açıklanmış bir temettü dağıtılmasından önce
genel kurulun çağrılması ve usulü hakkında hükümler Noun
zaman bakımından sınırlı
nama yazılı kuponlu tahvil
sadece sermaye tescil edilebilir
şekil şartı Noun, Law
ölçü ve boyut verileri Noun
zaman tespiti
birini zaman açısından bağlamak Verb
kalite bakımından taahhüt
babalık etmek Verb
bir toplantıda tercümanlık yapmak Verb
birine babalık etmek Verb
2017'nin sonuna yaklaştığımız bugünlerde, 2017 yılının sona ermek üzere olduğu bugünlerde Adverb
hatır için
cevaben
çatallı iş
çetin ceviz
idaresi güç kimse
tam gitmek üzereyken
-e rağmen/karşın/mukabil, tersine, aksine, … halde, halbuki.
Ali likes football, as opposed to Veli,
who hates it: Ali futbolu sever, halbuki Veli nefret eder.
Adposition
karşıt/aksine olarak, -in tersine.
country life as opposed to city life: şehir hayatına karşıt olarak köy hayatı.
... çalışmaları kapsamında Adverb
birinin nazıni çekmek Verb
tanıklık etmeye çağrılmak Verb
güvence olarak kabul olunmamak Verb
kayyum sıfatıyla hareket etme yetkisi
yediemin sıfatıyla hareket etme yetkisi
kutsallaştırmak Verb
bir şeyi başkalarına örnek olsun diye yapmak Verb
(US) menkul değer veya emtia rehni karşılığı krediye ehil olabilme
işbu Sözleşmede "..." olarak anılacaktır Law
tanıklık yapma ehliyeti olmama
bir davaya taraf olarak katılmak Verb
teklif edilen fiyatlara mümkün olduğu kadar bağlı kalmak Verb
doktorluk yapma ruhsatı
doktorluk yapma ruhsatı
birine lider gibi güvenmek Verb
birini suçlu olarak göstermek Verb
Bir bütün olarak topluma hizmetlerin sağlanması (NACE kodu: 84.2) Noun, Trades-Professions
kanıt olarak belgeye atıfta bulunmak Verb
delil olarak bir evraka göndermede bulunmak Verb
hakeme havale etmek Verb
bir mirasçının vasiyeti tenfiz memurluğundan vazgeçmek Verb
bir şeyi yapmamak için
icra etmek, icraatta bulunmak.
to act as a chairman: başkanlık yapmak, başkan olarak icraatta bulunmak.
geri kalmamak Verb
çok/devamlı çalışmak.
üvey evlat muamelesi görmek.
My department has always been treated as the poor relation of the company. Verb, Idioms
pasife geçenler
geliri olarak
elinde teminat olarak hisse senedi tutmak Verb
iki dirhem bir çekirdek olmak.
bir mevkiye atanmaya layık görülen aday
yol göstermesi için
teminat olarak
çok/devamlı çalışmak.
bedeli teminat içindir
... olacak şekilde Adverb