blot

  1. leke, mürekkep lekesi.
  2. (manevî/ahlâkî) leke, ayıp, kusur.
    She had been haunted by a blot on her past: Geçmişindeki leke onun peşini bırakmadı.
  3. yazıda) silinti, karalama.
  4. lekelemek, kirletmek, karalamak.

  5. blot out: karartmak, küsufa uğratmak.
    The smoke and dust bloted out the sun.
  6. (kurutma kâğıdı, bez vb. ile) kurulamak, kurutmak.
    to blot the wet pane.
  7. mürekkep dökmek, mürekkeple lekelemek/gelişigüzel boyamak, leke yapmak.
    The more careful I am, the
    more this pen blots: Ne kadar dikkatli olsam yine de bu dolmakalem leke yapıyor.
  8. leke tutmak, lekelenmek, kirlenmek, (kurutma kâğıdı vb.) emmek.
    This paper blots too easily.
  9. Noun (tavlada) açık pul.
  10. Noun (herhangi bir meselede) açık/zayıf nokta.
namus lekesi, yüz karası, şerefine sürülmüş leke.
birinin iyi ününü lekelemek Verb
şöhretine leke sürmek Verb
zayıf noktasından yakalamak Verb
mürekkep lekesi
(a) bozmak, tanınmaz hale getirmek.
to blot out a name from the record. (b) yoketmek, imha etmek.

The whole cities were bloted out by bombs: Bombalarla şehirler tamamen yok edildi.
mürekkeplemek Verb