bluff

  1. tok sözlü, açık, dobra dobra.
    a big, bluff, generous man: iriyarı, tok sözlü, cömert bir adam.
  2. sarp/dik kayalık, uçurumlu.
    a bluff, precipitous headland.
  3. Maritime Traffic yuvarlak, keskin olmayan (gemi pruvası).
  4. sarp yamaç, dik kayalık, uçurum.
  5. koru, bozkırda ağaçlık.
  6. kurusıkı/palavra atmak, blöf yapmak.
    He bluffed me into believing that he was a doctor.
  7. palavra ile/blöfle elde etmek.
    He bluffed his way into the job: Palavra ile işe girdi.
  8. aldatmak, yalan sözle/numara ile kandırmak.
  9. kuru sıkı, blöf, palavra.
    I didn't fall for his bluff: Onun palavralarını yutmadım.
  10. bluffer ile ayni anlama gelir. palavracı, blöfçü, yüksekten atan. That big bluff doesn't have
    a nickel to his name: O palavracının cebinde beş kuruşu (meteliği) bile yoktur.
(bir kimsenin) yalanını/palavrasını yüzüne vurmak, palavraya aldırmamak, kuru sıkıya pabuç bırakmamak.

He always said he would quit, so we finally called his bluff: Hep ayrılacağını söyler dururdu, sonunda bunun palavra olduğunu yüzüne vurduk.
körebe Noun
kör ebe (oyunu) Noun
karşısındakinin blöfünü görmek Verb
çift yanılgı. Noun
kavaklık.