chill

  1. bloom ile ayni anlama gelir. verniklenmiş yüzeyde mat/donuk kalmış kısım.
  2. soğk(luk), (orta derecede fakat üşütücü) soğuk hava, üşütücü serinlik.
    the chill of evening. There
    is a chill in the air.
    to catch a chill: soğuk aldırmak, üşütmek.
    take he chill off: ılıtmak, hafifçe ısıtmak.
  3. üşüme, ürperme, titreme.
    I feel chill.
    He felt a certain chill as he remembered: Hatırlayınca
    tüyleri ürperdi.
    chill of fear: korkudan titreme/ürperme.
    A cold chill came over him: Tüyleri ürperdi.
  4. (ateşli hastalıklarda gelen) titreme/üşüme.
    fevers and chills: sıtma.
  5. can sıkıntısı, moral bozukluğu, bunalma.
    The bad news put a chill into us all: Fena haber hepimizin canını sıktı.
  6. (bkz: bloom )1 (10).
  7. soğuk, üşütücü, ürpertici.
    a chill wind.
    chill-cast: soğuk kalıba dökülmüş (döküm).
  8. fazla resmî, gayri samimî.
    a chill reception.
  9. soğu(t)mak, buy(dur)mak.
    The erath chills when the sun sets. to chill a dessert.
    chilled meat:
    soğutulmuş (fakat donmamış) et.
  10. ürper(t)mek, titre(t)mek, üşü(t)mek.
    to be chilled to the bones/marrow: kemiklerine/iliklerine
    kadar üşümek.
    The rain has chilled me to the bone.
    a chilling murder story: tüyler ürpertici bir cinayet romanı.
  11. (yüzeyi) katılaşmak, donmak, sertleşmek.
  12. cesaretini/umudunu/şevkini/hevesini kırmak.
    Failure chilled his hopes.
  13. buğulandırmak, donuklaştırmak.
  14. yüreğine korku düşürmek.
önceden pişirilmiş
hızla dondurulmuş yiyeceklerin tüketim için sonradan ısıtıldığı kitlesel yemek servisi yapma yöntemi
üşüme: soğuk hava ve rüzgârın duyurduğu soğukluk.
chill factor ile ayni anlama gelir. Noun
bağıl üşütme: rüzgârlı bir havanın üşütme etkisini duyuracak durgun hava sıcaklığı. Noun
içine işlemek Verb
sakinleşmek Verb
hissedilen sıcaklık