tezgâh: mağazalarda satılan malların sergilendiği masa.
Noun
(lokanta vb. de) tezgâh: bir tarafında müşteriler için sandalyeler bulunan ve öbür tarafından yemek servisi
yapılan uzun dar masa.
lunch counter.
Noun
(oyunlarda kazanılan sayıyı göstermeye mahsus) tahta.
Noun
sayıcı, sayaç.
Geiger counter: Geiger sayacı.
counter tube: sayaç borusu.
Noun
ters, zıt, aksi, karşı, mukabil.
tersine, zıddına, aksine.
He acted counter to all advice.
(kılıç oyununda) savuşturma, karşılama.
geminin kıç bodoslamasının gerisindeki çıkıntı.
Maritime Traffic
void ile ayni anlama gelir. ara, boşluk: tipografide harfi oluşturan kabarık kısmın gerisinde mürekkeplenmeyen çukur yüzey.
kundura veya çizmenin iç astarı ile dış derisi arasına konulan sert madde.
atın boynunun altında omuzları arasındaki göğüs kısmı.
karşı koymak, mukavemet etmek.
mukabele etmek, mukabil harekette bulunmak, misilleme/mukabelei bilmisil yapmak.
(boks, kılıç oyunu vb. de) önlemek, bertaraf etmek, savuşturmak.
The boxer countered (the blow) with a left hook.
(savaşta) karşılaşmak, karşı karşıya gelmek.
void ile ayni anlama gelir. ara, boşluk.
(US) borsada kote edilmemiş ve piyasada işlem görmeyen menkul değerlerin alım satımını yapanların yönettiği piyasa
(kote edilmemiş) menkul değerler
Noun
(US) borsada serbest alım satım ticareti
tezgâh altından gizli satış
işleklik sayacı
Information Technology
bagajların teslim edildiği peyke
bagajın teslim edildiği peyke
bezelye sayıcısı (bir muhasebecinin en ilkel olanı
hesap görüp ayrılma kontuarı
komünist devrimini ezmeyi amaçlayan devrim
bir tehdide karşı durmak
Verb
(US) öteki reklamların iddialarını yalanlayan ya da çürüten reklam uygulaması
yeminli beyanı tekzip eden yeminli ifade
taşıt aracı için bilet satıcısı
bir etkiyi nötrleştirmek
Verb
tezgâhın üstüne ya da ürünün yanına konulacak reklam malzemesi
(banka) zimmet fişi: müşterinin hesabından para çekerken imzaladığı fiş.
Noun
karşı dava (dava edilenin açtığı dava
saat yönünün tersi
Information Technology
daha önceki bir kaydı silen kayıt
daha önceki bir kaydı silen kayıt ydı
bir başkasının yerine geçici olarak çalışan kimse
karşı enflasyon politikası
Noun
takas veya dahili şubelerden kaynaklanmayıp banka veznesine gelen veya banka veznesinden çıkan para
16'ncı yy.'da Protestan reformu başladıktan sonra Katolik kilisesinde girişilen reformasyon.
Noun
kasa önünde para sayma talimatı
sayaç borusu: içinden bir evren ışını ya da üşerleyici parçacık geçtiğinde dışarı bir elektriksel imlem
verecek biçimde düzenlenmiş boru.
saniyede birkaç milyon darbeyi sayabilen elektronik sayıcı
Geiger sayacı: ışımetkinliğin varlığını gösteren alet. Bir tüp içindeki gaz ışımetkinlikle yükünleşerek
elektrik akım darbeleri üretir. Bu darbeleri sayan bir sayaç ışımetkinlik derecesini gösterir.
Noun
zıt gitmek, aykırı düşmek, uymamak.
Sorry, but your ideas go/run counter to accepted theories.
mutfak tezgâhı
Construction
(a) komisyoncu aracılığı ile (hisse senedi satışı), (b) perakende (mal satışı), (c) reçetesiz.
You can buy medicine to cure your headache over the counter at many drugstores.
karşı teminat vermek
Verb
(menfaatler) çatışmak
Verb
aksine gitmek, karşı gelmek, (iş vb.) tezat teşkil etmek.
bir kanuna aykırı hareket etmek
Verb
kanuna aykırı hareket etmek
Verb
birinin menfaatine ters düşmek
Verb
çakım sayacı: ışımetkinlik algılayıcısı/ölçeri.
dükkânda normal satmak
Verb
ihtarnameye uygun cevap vermek
Verb
perakende satış departmanı
el altından, gayrımeşru yollardan, karaborsada.
During the war some shopkeepers made a lot of money selling goods under the counter at high prices.