dice

  1. Noun zar, oyun zarı.
    throw the dice /a pair of dice: zar atmak.
    dice-box: zar kupası, zar atmaya
    mahsus kupa.
    loaded dice: hileli zar.
  2. Noun zar oyunu, zar atarak oynanan oyun.
    to play dice: zarla oyun oynamak.
  3. Noun kuşbaşı: küçük küp şeklinde kesilmiş şey.
    cut the meat into small dice: eti kuşbaşı kesmek.
  4. Verb kuşbaşı (ufak küpler halinde) kesmek/doğramak.
    The meat should be finely diced.
  5. Verb küçük küp biçiminde parçalarla süslemek.
hileli zar kullanmak Verb
hileli zar
yağma yok! olamaz! imkânsız! avucunu yala!.
He asked for a raise, but it was no dice! NOT:
dice
sözcüğünün eski tekil şekli olan
die artık İngilterede kullanılmamaktadır. Yalnız hâlâ “
The die is cast: Artık karar verildi/Geri dönülemez/Ok yaydan çıktı/Olan oldu.” ifadesinde buna rastlanır.
olmaz, olmayacak, imkânsız.
no doubt: kuşkusuz, şüphesiz.
no end of talk: sonu gelmez lâf.

no less than: en az.
no man's land: sahipsiz arazi, tehlikeli bölge.
no more: artık, bir daha, bundan sonra … yok.
no nonsense: saçmalama, manasızlığın lüzumu yok.
No sooner said than done: Söz ağızdan çıkar çıkmaz yapılır.
no way: imkânsız, olanaksız.
no whit: hiç, kat'iyen.
no wonder: (a) pek tabiî, hiç garip değil, (b) tevekkeli değil.
by no means: asla, kat'iyen hiç.
in no time: hemen, derhal, ânında.
in no wise: hiçbir suretle.
zar oynamak Verb
zar atmak Verb
ani değişiklik
düşüncelerin ve duyguların değişmesi
(a) (malını/parasını) kumarda kaybetmek.
He diced away all his money. (b) vaktini kumarda geçirmek.
bir serveti kumarda yemek Verb
zar kupası Noun
zar atmak, kumar oynamak.
They were dicing for drinks.
He spends his time drinking and dicing:
Vaktini içki ve kumarla geçiriyor.
barbut
(zar ile oynanan) kumarda (bir malı) kazanmak.
kumarda kaybetmek.
He diced himself out of a large fortune: Kumarda büyük bir servet kaybetti.
büyük bir tehlikeye atılmak, canını tehlikeye atmak.