fit to

  1. … derecede, raddesinde, -cesine/-casına.
    fit to burst: çatlayacak derecede, çatlarcasına, katılırcasına.

    They were laughing fit to burst: Katılırcasına gülüyorlardı.
    She was crying fit to break one's heart: Ağlayışı insanın içini parçalıyordu.
    fit to drop: nerede ise yıkılacak/düşüp bayılacak, yere yıkılacak derecede.
    We worked till we were fit to drop: Çalışmaktan ayakta duracak halimiz kalmadı.
    I feel fit to drop: Ayakta duracak halim yok/Nerede ise düşüp bayılacağım.
layık
(a) çok kızmış, sinirli, (b) sabırsız, patlayacak halde, yerinde duramaz (halde).
silah taşıyabilir
içilebilir
araba kullanabilir
düşecek kadar yorgun
yenebilir
kâbına erişmek,
mec. eline su dökebilmek, boy ölçüşebilmek.
He is not fit to hold candle to
Ali when it comes to learning foreign languages.
yaşayabilir
sayfaya sığdır Information Technology
yolculuk edebilir
çok gösterişli giyinmiş
çok gösterişli bir şekilde giyinmiş.
giyecek uygun bir şeyi olmamak Verb
eline su dökememek Verb
birinin eline su dökememek Verb
(a) uygun/münasip/muvafık görmek.
She may see fit to ignore the whole incident. (b) acele karar
vermek (ekseriya yanlış/uygunsuz karar).
Sen onun ayağının pabucu olamazsın.
üstüne oturmak Verb
bir mevkii dolduramamak Verb
gözü tutmamak
işini yapmaya ehil
askerlik hizmetine uygun