jar

  1. kavanoz, küp, çömlek.
  2. kavanoz/küp/çömlek dolusu.
    Enough plums to make a dozen of jars of jelly.
  3. kavanozlamak, (konserve vb. yaparak) kavanoza/küpe doldurmak.
  4. gıcırda(t)mak, bozuk ve çatlak ses çıkart(tır)mak, âhenksiz/kulakları tırmalayıcı ses çıkart(tır)mak.
  5. sars(ıl)mak, salla(n)mak, titre(t)mek, kötü etkilemek.
    He was badly jarred by the blow. She was jarred
    by this bad news. The heavy footsteps jarred my desk so that I had trouble writing.
  6. gıcırtı, çatlak/bozuk/kulakları tırmalayıcı ses.
  7. sarsıntı, sarsılma, sallanma, titreme, ihtizaz.
    We felt a jar when the engine was coupled to the train.

    The fall from his horse gave him a nasty jar: Attan düşmek onu fena halde sarstı.
  8. ânî/kötü etki/tesir, şok.
    It was an unpleasant jar to my nerves.
    That's a bit of a jar !

    k.d. Bu pek tepeden inme oldu!
  9. uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilâf, fikir/görüş ayrılığı.
  10. Noun dönme, dönüş.
eczacı şişesi (şimdi baharat şişesi, şekerleme vb. kavanozlarına bu ad verilmektedir).
akü akümülatör kutusu
çan şeklinde kavanoz. Noun
aile kavgası Noun
meyve konservesi
reçel kavanozu
konserve/reçel kavanozu, kapağı sımsıkı kapanıp hava geçirmeyen kavanoz.
ölçü kabı Noun, Food-Kitchen
yarı açık, hafif aralanmış/açık, hafifçe aralık (kapı vb.).
konserve kavanozu
oturak
kavanoz
bu pek tepeden inme oldu
düşmesi onu epeyce sarstı
sinirlerini bozmak Verb
sinirlendirmek Verb
birinin sinirlerini bozmak Verb
sinirlen(dir)mek, sinirlerine dokun(dur)mak.
The way he laughs jar on me/on my ears/on my nerves.
Her manners jar on my nerves.
aralamak Verb
bahriyeli
gemici
uy(uş)mamak, aykırı/zıt/muhalif olmak, ihtilâf halinde olmak, çatışmak, zıt gitmek.
His opinions jar
with mine. Try to avoid colors that jar when choosing curtains and rugs.
(eski Mısırda) mumyalanan ölünün iç organlarının konulduğu kap. Noun
sinir bozucu şey