least

  1. (
    little sıfatının üstünlük derecesi) en az, en ufak, en küçük, en cüz'î, asgarî.
    He has the
    least money of us all: Aramızda en az parası olan odur.
    He walked the least distance of all: İçimizde en az yolu o yürüdü.
    The least bit of dirt in a watch may make it stop: En ufak kir saati durdurabilir.
    least said soonest mended
    a.s. Ne kadar az söylenirse tevili okadar kolay olur.
  2. en önemsiz.
    The least thing upsets her: En önemsiz şeye sinirlenir.
    That is the least of my
    cares: Umurumda değil, o meseleye hiç önem vermem, onu hiç düşünmem bile.
  3. en az şey/derece/miktar, zerre, en önemsiz şey/kimse.
    That is the least you can do: Hiç olmazsa bunu yapabilirsin.
  4. Adverb (
    little belirtecinin üstünlük derecesi) en az, hiç olmazsa.
    That's the least important of all:
    İçlerinde en önemsizi (en az önemlisi) budur.
    the least expensive: en ucuz (en az pahalı).
bari, hiç olmazsa.
(a) en az, en azından, asgarî.
The repair will cost at least $300: Tamir en azından 300 dolar
tutacak.
The temperature was at least 36°C: Sıcaklık asgarî 36°C idi. (b) hiç olmazsa, ne de olsa, çok şükür.
He may have been late, but at least he came: Çok şükür geldi ya, geç kalmasının önemi yok.
At least he has an alternative: Hiç olmazsa bir seçeneği var.
At least it is not raining: Yağmurun yağmadığına şükredelim (Hiç olmazsa yağmur dindi).
asgari olarak Adverb
(a) en az, en azından, asgarî.
The repair will cost at least $300: Tamir en azından 300 dolar
tutacak.
The temperature was at least 36°C: Sıcaklık asgarî 36°C idi. (b) hiç olmazsa, ne de olsa, çok şükür.
He may have been late, but at least he came: Çok şükür geldi ya, geç kalmasının önemi yok.
At least he has an alternative: Hiç olmazsa bir seçeneği var.
At least it is not raining: Yağmurun yağmadığına şükredelim (Hiç olmazsa yağmur dindi).
en azından, hiç olmazsa, en aşağı.
Ten days at the very least: En azından on gün.
son ama aynı derecede önemli
son ve önemli (bir husus ta), en nihayet önemle belirteyim/zikredeyim ki …
hiç, asla, kat'iyen, hiçbir şekilde, zerre kadar değil, estağfurullah.
It did not surprise me in the
least: Beni zerre kadar şaşırtmadı (=Asla hayret etmedim).
It doesn't matter in the least: Hiç önemi yok.
hiç değilse Adverb
en azından Adverb
en hafif ifadeyle Adverb
en küçük ortak payda. Mathematics
ortak düzey. Noun
en küçük ortak kat. Noun
en küçük ortak kat (EKÖK) Noun, Mathematics
küçük sinekçil
(Empidonax minimus): K. Amerikada yaşar.
(a) hepsinden daha az/önemsiz/küçük.
He deserves it least of all: O buna herkesten daha az lâyıktır/müstahaktır
(hiç de lâyık/müstahak değildir). (b) bilhassa … değil, hele … hiç.
least of all would I wish to offend him: Hele onu hiç gücendirmek istemem.
No one, least of all children, paid attention: Hiç kimse, hele (özellikle) çocuklar hiç dikkat etmediler.
en azından (he deserves it of all = ona en az o layık
Ne kadar az lâf söylenirse mesele o kadar çabuk kapanır.
en küçük belirtici sayak: bir sayının en sağındaki sayak (rakam). most significant digit Noun
en küçük üstikiler: gözlem sonuçlariyle beklenen kuramsal değerler arasındaki fark karelerini minimum
yaparak sabitleri belirleme yöntemi.
least squares estimator: en küçük üstikiler kestiricisi.
en küçük kareler yöntemi
en ufak bir şeyden parlamak Verb
kolay çözüm yolunu seçmek Verb
hiç belli etmemek, en küçük bir işaret vermemek, (asla) renk vermemek.
hiçbir şekilde, asla, hiç de … değil.
hiçbir şekilde, asla, hiç de … değil.
en ufak bir zekâ belirtisi olmamak Verb
en layık olmayan adayı seçmek Verb
en az çaba ilkesi Noun, Linguistics
hiç dikkate almamak Verb
zerre kadar
en azından, hiç olmazsa, en hafif deyimiyle.