lesson

  1. Noun ibret
  2. ders.
    Each history lesson lasts 40 minutes. There will be no lesson today. Our math text is divided into 20 lessons.
  3. ibret, ders.
    draw a lesson from sth: bir şeyden ibret almak.
    The lessons from the past. The
    accident was a lesson to me.
    Let that be a lesson to you: Bu sana bir ders olsun/bundan ibret al.
  4. paylama, azar.
    I'll teach you a lesson! Ben sana gösteririm!
    learn one's lesson (by bitter
    experience): boyunun ölçüsünü almak/Hanyayı Konyayı öğrenmek.
  5. dinî âyin sırasında kutsal kitaptan okunan parça.
  6. ders vermek, öğretmek.
  7. paylamak, azarlamak.
iyi bir ders almak, Hanyayı Konyayı öğrenmek.
He's learnt his lesson: (gereken) dersi aldı = ağzının
payını/boyunun ölçüsünü aldı.
dersinıöğrenmek Verb
dersini öğrenmek Verb
bir dersi iptal etmek Verb
bir dersi zorla kafaya sokmak Verb
alıştırma
Fransızca dersi.
son derse geri dönmek Verb
bir çocuğun dersini dinlemek Verb
tarih dersi
dersini almak Verb
bir dersi kaçırmak Verb
gösterili /uygulamalı ders: bir ilkenin somut bir şekilde örneklerle anlatılması/öğretilmesi. Noun
özel ders Noun, Education-Training
derse davam etmek Verb
birine ders öğretmek Verb
birinin dersini yoklamak Verb
ders yapmak Verb
birinin birşeyden ders almasını sağlamak Verb
birine gününü göstermek Verb
birine bir ders vermek Verb
birine ağzının payını vermek Verb
bu ona ders olur
deneme dersi
kaynatmak Verb
kırk dakikalık ders dönemi
40 dakikalık ders dönemi
biri için ders olmak Verb
birinden ders almak Verb
ibret almak Verb
kıssadan hisse çıkarmak Verb