onto-

  1. Prefix “varlık, yaratık”.
    ör.: ontology.
üzerine, üstüne.
to get/jump onto a horse: Ata (at üstüne) binmek.
He got down onto his knees: Diz (üstüne) çöktü. Adposition
-ye/-ye/-e/-a.
The door opens onto a dark street: Kapı karanlık bir sokağa açılıyor. Adposition
farkında, haberdar.
I'm onto your tricks. Adposition
arkası …'e dönük olmak.
The house backs onto the river.
sırtını birşeye vermek Verb
birşeye arkasını dönmek Verb
arkasında birşey yer almak Verb
birşeyi birşeye yedeklemek Verb, Information Technology
birşeyin yedeğini birşeye almak Verb, Information Technology
iyi bir durumda olmak.
bir kimsenin yasa dışı eylemlerini/planlarını meydana çıkarmak.
keşfetmek üzere olmak.
They saw a royal seal, so they knew they were onto something.
birine birşeyden bahsetme fırsatı vermek Verb
birini birşey bahsine getirmek Verb
birini bir konuya getirmek Verb
birşeyi açıklığa kavuşturmak Verb
birşeyin anlaşılmasını sağlamak Verb
birşeyi aydınlatmak Verb
teçhizat amortismanını maliyete yüklemek Verb
teçhizat amortismanıni maliyete yüklemek Verb
mevkii bir türlü elinden bırakmak istememek Verb
bir mevkii bir türlü elinden bırakmak istememek Verb
yapışmak, sımsıkı tutmak, birşeyi kendine mal etmek.
bir temsili sahneye koymak Verb
(a) birisiyle görüşmek.
I'll get onto the director and see if he can help. (b) hilesini/foyasını
meydana çıkarmak.
He tricked the people for years until the police got onto him. (c) seçilmek, atanmak.
My friend got onto the City Council. (d) işi/konuyu ele almak, (işe/müzakereye) başlamak.
Let's get onto our subject. (e) binmek.
I got onto the plane at Rome.
bakmak, nazır/yönelik olmak, açılmak.
The window gives on the sea. The door gives onto the garden.
bir yere açılmak Verb
bir yere bakmak Verb
(a) saklamak, muhafaza etmek, beklemek.
We should hang onto the house and sell it later when the prices
are higher. (b) tutunacak yeri/istinatgâhı olmak, yardım görmek, destek bulmak, dört elle sarılmak.
The old man had only his religion to hang onto when he lost his family.
trene bir vagon bağlamak Verb
piyasa hissesini tutmak Verb
(a) elde etmek, ele geçirmek, (b) bırakmamak, sımsıkı sarılmak, (gitmesine) izin vermemek, çam sakızı
gibi yapışmak, (c) kavramak, anlamak, akıl erdirmek, idrak etmek.
(füze vb) otomatik olarak yolu bulmak ve hedefe kilitlenmek Verb
haberdar, (gerçek sebebini/anlamını/mahiyetini) bilen.
The police is on to him: Polis onun peşindedir.
bir vergiyi müşteriye yüklemek Verb
piyasaya çıkarmak Verb
birini bir işe koymak Verb
suçu birine yıkmak Verb
suçu birine atmak Verb
yapıştırmak Verb
bir konuşmayı para isteyerek bitirmek Verb
tüketiciye yansıtılan vergi
evle karakol yan yana idi