sure

Tabii ki! Exclamation

Ne demek! Exclamation

Elbette! Exclamation

as sure as eggs is/are eggs

Baş üstüne! Exclamation

be sure

dikkat etmek, emin olmak, unutmamak, ihmal etmemek, mutlaka yapmak.
be sure of something: bir

şeyden emin olmak.
I am sure of it: Bundan eminim.
Be sure not to forget: Sakın unutma!
Be sure to close the windows: Pencereleri kapatmayı unutma.
Be sure to come early: Mutlaka erken gel.
I'm sure I don't know: Vallahi bilmiyorum/haberim yok!

for sure

kesinlikle, kat'î olarak.
I don't know for sure: Kesinlikle bilmiyorum.

know for sure

adı gibi bilmek Verb

make someone feel sure

temin etmek Verb

make sure

emin olmak, kanaat getirmek, güvence/teminat altına almak.

making someone feel sure

temin

that's for sure

bu kesindir

to be sure

elbette, muhakkak, haklısınız.
She's not very pretty to be sure, but … : Güzel olmadığı muhakkak,

fakat …
It's John, to be sure! John, ta kendisi!

sure as eggs is eggs

besbelli

sure as eggs is eggs

elbette

sure enough

gerçekten, hakikaten, umulduğu/beklendiği gibi, muhakkak.

sure enough

besbelli, âşikâr, muhakkak, gerçekten, sahiden.
I said he would come and sure enough he did: O

mutlaka gelir dedim, işte geldi.
and sure enough he won the elections: gerçekten de seçimi kazandı.

ayağını sıkı basan

hata yapmayan

kesin delil

kesin/muhakkak olan şey.

Sure.

Birşey değil.

Sure.

Rica ederim.

kesin bir şey

yüzde yüz, elde bir.

kesinkes emin olma

çok emin olmak Verb

as sure as eggs is eggs

tartışmasız

as sure as eggs is eggs

çok kesin

hiç şüphe yok, kesinlikle, şüphesiz, yüzde yüz.

as sure as fate

kesinkes

be on sure ground

emin toprağa basmak Verb

be sure about sth.

bir şeyden kesinlikle emin olmak Verb

be sure of sb's compliance

birinin rızasından emin olmak Verb

be sure of sb's compliance

birinin muvafakatından emin olmak Verb

comment on a “ sure ” of the Koran

tefsir etmek Verb

ensure that nothing goes wrong to make something sure

sağlam kazığa bağlamak Verb

feel sure of oneself

kendine güvenmek Verb

make sure (of

garantilemek Verb

make sure (of)

temin etmek, sağlamak, tahkik etmek, soruşturmak, işin aslını anlamak, emin olmak, kanaat getirmek, sağlama

bağlamak.
make sure of a fact: bir vak'ayı tahkik etmek.
make sure of a seat: kendine bir mevki sağlamak.

play a sure card

başarı vadeden bir planı uygulamak Verb

Talk of the devil (and he's sure to appear)

Köpeği an, taşı hazırla (Kendinden bahsedilirken çıkagelen biri hakkında söylenir). Adjective

to talk of the devil and he is sure to appear

kendisinden söz edilirken çıkagelen kişi için kullanılır

with sure touch

güvenle

English-Turkish phrases from Zargan's own database

Turkish-English Translation

Noun, Religion-Faith surah
Noun, Religion-Faith Quran verse
Noun, Religion-Faith Quran chapter
(Koran) sura

Turkish-English translations from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

Ahzab Suresi

Surah al-Ahzab Proper Name, Religion-Faith

Araf Suresi

Surah al-Araf Proper Name, Religion-Faith

Bakara Suresi

Surah al-Baqarah Proper Name, Religion-Faith

Cin Suresi

Surah al-Jinn Proper Name, Religion-Faith

Enfal Suresi

Surah al-Anfal Proper Name, Religion-Faith

Fatiha Suresi

Surah al-Fatihah Proper Name, Religion-Faith

Fatır Suresi

Surah al-Fatir Proper Name, Religion-Faith

Hac Suresi

Surah al-Haj Proper Name, Religion-Faith

İkra Suresi

Surah al-Alaq Proper Name, Religion-Faith

İsra Suresi

Surah al-Isra Proper Name, Religion-Faith

Maide Suresi

Surah al-Ma'idah Proper Name, Religion-Faith

Mümtehine Suresi

Surah al-Mumtahina Proper Name, Religion-Faith

Nisa Suresi

Surah an-Nisa Proper Name, Religion-Faith

Tevbe Suresi

Surah at-Tawbah Proper Name, Religion-Faith

Yasin Suresi

Surah al-Yaseen Proper Name, Religion-Faith

Zümer Suresi

Surah az-Zumar Proper Name, Religion-Faith

altı haftalık süre vermek

to give six weeks'notice Verb

meantime

stretch

minimum period

maximum duration Noun

belirli bir süre için

for a stated term days

belirli süre

time limit

belirsiz bir süre için

for an unlimited period

belirsiz süre

till the cows come home

belirsiz süre

indefinite period Noun

belirtilen süre içinde

within the specified timeframe Adverb

belli bir süre içinde

within a specified time Adverb

bir şeyden yararlanılan süre

period of usefulness

bir süre

for a while Adverb

bir süre aklından geçirmek

to dally with Verb

bir süre hesaplamak

to compute a period Verb

bir süre köyde oturma

rustication

bir süre sonra gerçekleşmek

to come to pass Verb

bitmek bilmez süre

eternity Noun

bu işin yapıldığı süre

job ticket

çalışıldığı süre içinde

in course of one's employment

eternity Noun

time- expired

additional period

period of grace

option Noun, Banking

to make a stay of some length Verb

epey uzun süre

at some length

geçen süre

elapsed time Information Technology

gereğinden uzun süre kalmak

to outstay one's welcome Verb

hak düşürücü süre

latest term

hak düşürücü süre

strict time limit

indirim yapılan süre

discount period

istasyonda uzun süre beklemek

to have a long wait at the station Verb

kalınması düşünülen süre

period of proposed stay

material period

legal term

peremptory term

jiffy

hang on

kısa bir süre dinlenmek

to rest for a (short) spell Verb

temporarily Adverb

shortly Adverb

presently Adverb

snatch

span

short span of time

to wait a wee Verb

at short notice

to make a short stay

brief sojourn

recently Adverb

shortly Adverb

limanda uzun süre beklemek

to be detained in port Verb

mahkemenin açık olduğu süre

term

makinenin atıl kaldığı süre

machine-idle time

makul süre

reasonable period of time

makul süre içinde

within reasonable time

makul süre içinde

within a reasonable time

normal süre

normal duration Noun

ödeme de süre tanımak

to grant a delay payment Verb

ödeme için süre vermek

to grant a delay for payment Verb

ödemesiz süre

grace period

oldukça uzun bir süre

quite a while

on yıllık süre

space of ten years

öngörülen süre içinde

in the prescribed time

ortalama süre

mean duration

ortalama süre

equated period

savaş süre since

for the duration of the war

solan süre

time-expired

term

space

time

length

spell

time granted

compass

time frame Noun

while

season

start

window Noun

time span

streak

space of time

duration Noun

period

respite

tract of time

span

tide

süre sınırını değiştirmek

timeframe Noun

süre almak

to take Verb

süre bitimi

deadline

süre hesap etmek

to compute a period Verb

süre hesaplama

computation of time

süre hesaplama

computation of term

süre hesaplama

computation of period

süre istemek

to apply for a delay Verb

süre istemek

to ask for a delay Verb

süre istemek

to ask for time Verb

süre ölçer

timer Information Technology

to alter the time limit Verb

süre sınırlaması

time limit Noun

to accord a respite Verb

to grant a respite Verb

to give a term Verb

süre tanınması için başvuru

to allow time Verb

application for respite

süre uzatımı

extension of time Noun, Law

süre uzatımı

time extension Noun, Law

süre uzatma şartları

terms of continuation Noun

süre vermek

to allow time Verb

süre vermek

to give time Verb

temyiz için öngörülen süre

time prescribed for appeal

toplam süre

total duration of studies Noun, Education-Training

quarter

quarterly period

calendar quarter

chargeable time Communication

reasonable time

yonks

seculum

till the cows come home

Turkish-English phrases from Zargan's own database

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

Kur’ân-ı Kerîm’in en küçüğü üç, en ... dört bölümünden her biri

Summary published in cooperation with Kubbealti Foundation. Please visit www.kubbealtilugati.com for the full entry, including etymologies, detailed senses, usage examples and much more.