throw

  1. Verb atmak, fırlatmak.
    to throw a ball.
  2. Verb (ışık/gölge vb.) düşürmek.
  3. Verb (söz, bakış vb.) yöneltmek, tevcih etmek, çevirmek.
  4. Verb koymak, yerleştirmek.
    to throw a man into prison. to throw a bridge across a river.
  5. Verb giyivermek, arkasına alıvermek.
    to throw a shawl over one's shoulder.
  6. Verb, Machines kolu çevirerek (makası/şalteri vb.) (a) açmak/kapamak.
    to throw a switch: şalteri basmak(b) vermek.

    to throw the current: akım vermek.
  7. Verb (çömlek) şekillendirmek.
    He threw the clay into a vase.
  8. Verb görevlendirmek.
    The FBI threw every available agent into the case.
  9. Verb (yumruk vb.) aşketmek, vurmak, atmak.
    He threw a hard left to the chin.
  10. Verb (güreş) yere atmak, yıkmak/düşürmek.
  11. Verb iltimas yapmak için kumarda/yarışta yenilmek.
  12. Verb (zar) atmak.
  13. Verb (at vb.) binicisini yere atmak/düşürmek.
  14. Verb (hayvan) yavrulamak.
  15. Verb ipeği büküp ibrişim yapmak.
  16. Verb şaşırtmak, hayrete düşürmek, afallatmak.
    Her nastiness really threw me.
  17. Verb
    to throw a party: (parti) vermek, (ziyafet) çekmek.
  18. Verb etkilenmesine sebep olmak.
  19. Verb ânide yönünü değiştirmek.
  20. Verb oy vermek.
  21. Verb atış, atma.
  22. Verb atım, atış mesafesi.
    a stone's throw: bir taş atımı mesafesi.
  23. Verb atkı, eşarp, boyunbağı, dize örtülen küçük battaniye.
  24. Verb, Machines makas kolunun açılıp kapandığı mesafe.
bir şeyi birinin yüzüne vurmak, yüzüne karşı söylemek.
yakın, bir taş atımı (mesafe). Noun
bütün kaynaklarını bir işe tahsis etmek Verb
boş zamanını öldürmek Verb
hayatını heder etmek.
(birini) aldatmak, yanıltmak, gözünü küllemek, yanlış yola sevketmek.
The escape plan depended on
his success in throwing dust in the eyes of the police.
aldatmak, gözünü küllemek/görmez hale koymak.
yenilgiyi/mağlûbiyeti kabul etmek, pes demek, vazgeçmek.
… ile kader birliği yapmak, mukadderatını/talihini … ile birleştirmek, kaderde ortak olmak, kaderini/nasibini … ile paylaşmak.
kaderleri bir olmak Verb
kaderini biriyle paylaşmak Verb
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
meydan okumak, hakaret etmek.
maskesini çıkarmak Verb
takipçilerinden kurtulmak Verb
karşılığını beklemeden iyilik etmek Verb
her türlü tedbiri göz ardı etmek Verb
bir işe talip olmak Verb
parasını saçmak Verb
para saçmak Verb
/
around: ağırlığını koymak, nüfuzunu kullanarak istediğini yaptırmak.
kuvvetini hissettirmek, ağırlığını koymak, ağır basmak.
birinin dostluğunu/sevgisini kazanmaya çalışmak.
birinin insafına/merhametine sığınmak,
k.d. ocağına düşmek.
evini birine açmak Verb
oyunu bırakmak Verb
kusmak, istifrağ etmek.
ümitsizce bırakmak.
yenilgiyi kabul etmek, pes demek.
işini bırakmak, istifa etmek.
(siyasî bir mevki için) adaylığını koymak.
iki adımlık mesafede
bir taş atımı uzaklıkta
disk atma Noun, Sports
(basketbol) serbest atış. Noun
foul shot
çekiç atma.
hammer thrower: çekiç atıcı.
javelin ile ayni anlama gelir. cirit atma.
…i çılgına çevirmek Verb
…i delirtmek Verb
köprü kurmak Verb
gafil avlamak, faka/tongaya bastırmak, şaşırtmak, müşkül mevkide bırakmak.
The newspaper reporter
threw the politician a curve by asking him an unexpected question he couldn't answer.
borçluyu iflasın kucağına atmak Verb
çok kızmak/öfkelenmek, tepesi atmak.
oyunda şike yapmak.
(US) birine silah doğrultmak Verb
el ile öpücük göndermek.
bir şeye ışık tutmak Verb
önergeyi kabul etmemek Verb
parti vermek Verb
grev gözcüsü hattı tespit etmek Verb
kehanete kulak asmamak Verb
bir alayı savaşa sokmak Verb
birine yardım etmek Verb
projeden vazgeçmek Verb
bir plandan tamamıyla vazgeçmek Verb
bir projeden vazgeçmek Verb
önüne kemik atmak.
rüşvet vermek Verb
yatıştırmak için bir şey vermek Verb
birinin önüne kemik atmak Verb
kırıp dökmek, öfkeyle tepinmek.
sinir krizi geçirmek Verb
birine bir yükümlülük yüklemek Verb
(a) atmak, ıskarta etmek, çöpe atmak, (b) ziyan/israf/heba etmek, (c) vazgeçmek, kaçırmak.
throw away
an opportunity: bir fırsatı kaçırmak.
He threw away a college education.
(of a girl) throw herself away: (kız) kendini ziyan etmek.
iyi bir fırsat kaçırmak Verb
bir fırsatı boşa harcamak Verb
avuç avuç para saçmak Verb
(a) durdurmak, geciktirmek, ilerlemesini engellemek, aksatmak, geri atmak, (b) önceki hale dönmek, rücu
etmek, (c) ataya çekmek, (d)
throw back at someone: birinin evvelce söylediklerini yüzüne vurmak. (e)
be thrown back upon someone/sth: bir kimseye/şeye geri dönmeye mecbur olmak.
atım
ümidini/cesaretini kırmak.
hevesini kaçırmak, soğutmak, küçümsemek, alaya almak, …'e itiraz etmek. 19
troubled waters: müşkül durum.
birinin şevkini kırmak Verb
zar atmak Verb
(or
glove): meydan okumak.
...'i düelloya davet etmek Verb
...'e meydan okumak Verb
piyasaya mal sürmek Verb
piyasaya mal dökmek Verb
(a) ilâveden/caba olarak vermek, (b) gündeme/plana ilâve etmek, (c) içeri atmak, birbirine geçirmek,
(d) katılmak, işbirliği yapmak, (e) (iskambilde) kartlarını ortaya koymak.
throw in a word: söze karışıp bir şey söylemek.
sponge (12).
yenilgiyi kabullenmek, pes demek.
pes demek, yenilgiyi kabul etmek, boyun eğmek, teslim olmak.
(US) biriyle ortak bir şey yapmak Verb
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
karışıklığa neden olmak Verb
...'i tartışmaya açmak Verb
...'i gündeme getirmek Verb
...'i apaçık ortaya koymak Verb
...'i gözler önüne sermek Verb
dosyalamak Verb
bir soruna kapanmış nazarıyla bakmak Verb
ateşe atmak Verb
gölgede bırakmak Verb
ikinci vitese atmak Verb
aydınlatmak, ışık tutmak.
bahşiş
para saçmak Verb
etrafa para saçmak Verb
saçıp savurmak Verb
parasını boşuna harcamak Verb
parasını boşa harcamak Verb
çamur atmak.
(a) çıkarıp atmak, çıkarmak, üstünden atmak, (b) kaçmak, firar etmek, -den kurtulmak, (c) saçmak, yaymak,
(d) çabucak yapıvermek, (e) karıştırmak, tavla oyununda pul almak.
bir yükten kurtulmak Verb
bir kuruldan atmak Verb
sıkıcı bir tanıdıktan kurtulmak Verb
piyasaya çıkarmak Verb
kendini yerden yere atmak, çırpınmak.
seve seve/hızla/azimle girişmek, atılmak.
kendini işe vermek Verb
açmak, bütün engelleri ortadan kaldırmak.
throw open the door: kapıyı itip ardına kadar açmak
halka açmak Verb
(a) dışarı atmak, çıkarmak, kovmak, işinden atmak.
throw (someone) out of work: birini işinden
atmak. (b) önermek, (ortaya) lâf /teklif atmak, ileri sürmek, (c) reddetmek, ıskarta etmek, başından savmak, (d) kafadan atmak, düşünmeden konuşmak, (e) ışık yaymak/neşretmek, (f) (bitki vb.) sürmek.
throw out one's chest: göğsünü kabartmak.
bir önergeyi reddetmek Verb
bir kanun tasarısını reddetmek Verb
kanun tasarısını reddetmek Verb
bir davayı kabul etmemek Verb
iskandil etmek Verb
yoklamak Verb
bir önergeyi kabul etmemek Verb
bir konu ortaya atmak Verb
bir hatibi (a) kapı dışarı atmak, (b) bozmak.
hatibi şaşkına çevirmek Verb
ışık yaymak Verb
vitesi boşa almak Verb
düzenini bozmak Verb
işten atmak Verb
iktidardan düşürmek Verb
iktidardan düşmek Verb
vazgeçmek, terketmek, bırakıp gitmek.
bir dostu terk etmek Verb
para kısıtlamalarından vazgeçmek Verb
defetmek, terketmek, başından savmak, sepetlemek.
We had to throw all our plans and start again from the scratch.
atmak, başından atmak, terketmek.
görgüyü elden bırakmak Verb
tedbiri elden bırakmak Verb
ufak halı, seccade.
ufak halı parçası.
birini iflasa sürüklemek Verb
kodese tıkmak Verb
birini hapse atmak Verb
birini bordrodan çıkarmak Verb
birini doğru izden ayırmak Verb
bir şeyin düzenini bozmak Verb
bir şeyi caba olarak vermek Verb
taşlamak Verb
birine taş atmak Verb
atmak Verb
en ağır cezaya çarptırmak, paylamak, haşlamak.
(a) (sanığa bütün suçları için) en ağır cezayı vermek, (b) (çocuğu) şiddetle cezalandırmak.
Say that
again and I'll throw the book at you: Bir daha söylersen ağzını yırtarım.
otomobili vitese geçirmek Verb
tıraş etmek Verb
atmak Verb
mübalağa etmek Verb
sürgülemek.
israf/ziyan etmek, itin önüne atmak.
(a) aldırış etmemek, önem vermemek, savsamak, kulak asmamak, (b) saçıp dağıtmak, savurmak.
throw caution
to the wind: sonunu düşünmeden hareket etmek, ihtiyatı elden bırakmak.
(a) yapıvermek, yapıp çatmak, derme çatma kurmak, restgele birleştirmek, (b) bir araya getirmek, birleştirmek.
(a) kusmak, (b) acele kurmak/bina etmek, (c) hatasını yüzüne vurmak, kusur bulmak, eleştirmek, tenkit
etmek.
He threw up her mistakes to her until she couldn't stand it any longer. (d) atmak, fırlatmak, (e) vazgeçmek, (f) istifa etmek.
işi bırakmak Verb
işten ayrılmak Verb
işten ayrılmak, işi bırakmak/terketmek.
pencere açmak.
(boksta) yenildiğini kabul etmek, pes demek.
ötmek Verb
foul line ile ayni anlama gelir. (basketbolde) sepetten 4.5 m. ötede faul atışlarının yapıldığı çizgi.
foul line (2).
aydınlatmak, açıklamak, tavzih etmek, vuzuha kavuşturmak.
throw light on a subject: bir konuyu
aydınlatmak/açıklamak.
That throws a light on many things.
Can you throw any light on this question? Bu soruyu biraz açıklar mısınız?
to shed/cast a new light on a subject: bir konuya yeni bir vuzuh/açıklık kazandırmak.
iftira etmek, kara sürmek, çamur atmak/sıçratmak.