1. çiçek.
  2. (toplu olarak bir bitki veya ağacın) çiçekler(i).
    The bloom of the cherry tree.
  3. çiçek açmış (tomurcuk).
    The gardens are all in bloom.
  4. en parlak/zinde/güzel/gelişmiş çağ.
    the bloom of youth. the bloom of romanticism.
  5. tazelik, yanakların gençlik ve sıhhat belirtisi olan pembeliği.
    A serious illness destroyed her bloom.
  6. parlaklık, hayvan tüyünün parlak ve sağlıklı görünüşü.
  7. Botanik buğu, meyve dumanı: bazı meyvelerin üstünü örten ve ince bir toz tabakasına benzeyen beyazımsı tabaka.

    the bloom of the plum.
  8. buğuya benzer görünüş.
    the bloom of newly minted coins.
  9. başka maddeler üzerinde toplanan toz halindeki maden cevheri.
  10. chill ile ayni anlama gelir. verniklenmiş yüzeyde mat/donuk kalmış kısım.
  11. bazı organizmaların birdenbire gelişmesi (sularda yosun teşekkülü gibi.
  12. Fiil çiçek aç(tır)mak, çiçekte olmak.
  13. Fiil geliş(tir)mek.
    a strength of character that blooms the virtues: faziletleri geliştiren karakter kuvveti.
  14. Fiil gelişip güzelleşmek, olgunlaşmak.
    that sickly child that bloomed into a beautiful and radiant woman:
    gelişip güzelleşerek alımlı, şahane bir kadın olan o hasta çocuk.
  15. Fiil şaşaalı bir şekilde/renk renk parlamak.
    A brilliantly decorated Christmas tree bloomed in the room.
  16. Fiil buğulandırmak, donuklaştırmak.
  17. kaba çelik çubuk (kare veya dikdörtgen kesitli ve son işlemeye hazır).
  18. ham demir, çekiçlenmiş külçe fırın demiri.
  19. ham demiri/çeliği son işlemeye hazır kaba çubuk haline getirmek.
erythrite (1)