1. crown ile ayni anlama gelir. demirin memesi.
  2. İsim baş, kafa. İlgili sıfat:
    cephalic.
  3. İsim kelle.
  4. İsim akıl, zekâ, beyin, kabiliyet.
    She has a head for mathematics.
  5. İsim baş yer/mevki, önderlik/başkanlık mevkii, en büyük yetki veya itibar, önderlik, reislik, şeflik.
  6. İsim önder, şef, başkan, reis, en ileride/önde olan kimse.
    The head of one's profession.
  7. İsim kişi, kimse.
    wise heads: akıllı kimseler.
    Two heads are better than one: Akıl akıldan üstündür.

    a crowned head: kral(içe).
  8. İsim baş (taraf), uç, tepe.
    the head of a pin. the head of a page.
  9. İsim ön taraf.
    the head of a procession. the head of a rock.
  10. İsim (çekiç vb. gibi aletlerde) baş, uç.
    the head of a hammer.
  11. İsim adet, tane, baş, birey, kişi.
    ten head of cattle. a dinner at ten dollars a head.
  12. İsim zirve, doruk, şahika, en yüksek derece, en önemli/kritik nokta.
    to bring matters to a head.
  13. İsim saç.
  14. İsim köpük.
    the head on beer.
  15. İsim, Botanik (a) çiçek başı, (b) başak, ekin başı.
  16. İsim çıban başı.
  17. İsim, Coğrafya burun, denize uzanan tepemsi kaya parçası.
  18. İsim tura, madenî paranın resimli yüzü.
    heads or tails: yazı tura.
    heads I win, tails you lose:
    Ne olursa olsun ben kazanırım.
  19. İsim bölüm, fasıl, madde, fıkra, bap.
    to treat the matter under four heads.
  20. İsim başa benzer herhangi bir şey.
  21. İsim kaynak, memba, subaşı, pınarbaşı, nehrin/pınarın çıktığı yer.
  22. İsim başlık, serlevha, manşet.
    under the head of: başlığı altında, başlığı ile.
  23. İsim, Denizcilik (a) pruva, (b) seren yakası, (c) helâ, tuvalet, yüz numara, (d) demirin memesi.
  24. İsim, Gramer baş sözcük: bir tümcede belirtilen işi yapan sözcük.
    “the man who wrote that book” taki
    “man” gibi.
  25. İsim davul/darbuka/dümbelek zarı.
  26. İsim (kömür madenlerinde) kömür yatağına giden yol.
  27. İsim (torna vb.) ayna, işlenecek parçanın takıldığı kısım.
  28. İsim
    pressure head ile ayni anlama gelir. (a) sıvının iki noktası arasındaki düşey uzaklık, (b) sıvının
    iki noktası arasındaki basınç farkı, (c) (düşey sıvı sütunu olarak ifade edilen) sıvı basıncı.
    water under a 60-foot head.
  29. İsim (ses kayıt cihazlarında) kayıt/silme ucu/kafası.
  30. İsim itidal, soğukkanlılık, makul düşünüş, akıllılık.
    Don't lose your head: İtidalini kaybetme.
  31. İsim konu, mevzu.
    I have much to say on that head: Bu konuda söyleyecek çok sözüm var.
  32. İsim (sebze) baş, kelle, göbek, top.
    a head of cauliflower/cabbage/onion.
  33. Sıfat baş, birinci.
    the head official.
  34. Sıfat baş tarafta bulunan, önde, başa/baş tarafa ait.
    headgear, headpiece, headline.
  35. Sıfat önden/karşıdan esen/gelen.
    a head wind.
    head sea: önden gelen dalgalar.
  36. Fiil başta olmak/gelmek.
    to head a list: listenin başında olmak.
    He heads the list of heroes.

    to head the poll: seçim sandığında başta gelmek.
  37. Fiil birinci olmak, önde gelmek, ileri/öne geçmek, üstünlük sağlamak.
  38. Fiil baş/başkan olmak, lider/başkan/önder /şef/reis olmak, başına geçmek.
    to head a department. to head
    a business.
    Who heads the government: hükümetin başında kim var?
  39. Fiil yönel(t)mek, tevcih etmek, dümen kırmak, belirli bir yönde gitmek/sürüklenmek.
    I'll head the boat
    for shore. to head a vessel toward shore. to head toward town.
    We're heading home: Eve gidiyoruz.
    The country is heading for disaster: Memeleket felakete sürükleniyor.
    He's heading for a dissappointment: Hayal kırıklığına uğrayacak.
  40. Fiil baş yapmak, başlık geçirmek.
    to head an arrow/a pin.
  41. Fiil başını kesmek, kellesini kesmek/uçurmak.
  42. Fiil (kaynak. memba) çıkmak, doğmak.
  43. Fiil (kaçan hayvanları durdurmak veya başka yöne çevirmek için) önüne geçmek, önünü kesmek, önlemek.
  44. Fiil (ağacı) budamak, tepesini kesmek.
    to head (down) a tree.
  45. Fiil başlık/serlevha koymak/yapmak.
    to head a chapter/a letter.
  46. Fiil baş bağlamak, baş vermek, (lâhana, marul vb.).
    Cabbage head quickly.
  47. Fiil (tahıl) olgunlaşmak, yetişmek, başak bağlamak.
  48. Fiil başa koymak, başına geç(ir)mek, önderlik etmek.
    to head a revolt.
  49. Fiil önden gitmek, takaddüm etmek.
    The car headed the procession.
  50. Fiil (topa) kafa ile vurmak.
    to head a soccer ball.
deli gibi ... Fiil
İdare merkezi faaliyetleri (NACE kodu: 70.1) İsim, Sanayi ve Zanaatler
İdare merkezi faaliyetleri (NACE kodu: 70.10) İsim, Sanayi ve Zanaatler
İdare merkezi faaliyetleri; idari danışmanlık faaliyetleri (NACE kodu: 70) İsim, Sanayi ve Zanaatler
başını taştan taşa vurmak, imkânsız olan işe girişmek, çıkmaza saplanmak, başı belaya girmek.
zorla/mütemadiyen tekrarlayarak kafasına sokmak.
Tom is lazy, and his lessons have to beaten into his head.
başını taştan taşa vurmak, deveye hendek atlatmak, bütün gayretlerine rağmen başaramamak.
Trying to
make him change his mind is just beating your head against a wall.
imkânsız işle nafile uğraşmak, başını taştan taşa vurmak.
terslemek, birine ters/aksi/şiddetli cevap vermek.
Don't ask for anything because he'll bite your
head off: Ona birşey sorma, seni tersleyiverir.
başını kuma gömmek, gerçekleri görmekten/kabul etmekten kaçınmak.
üstün teklif yapmak Fiil
aklına esmek Fiil
aklına esmek aklından geçirmek Fiil
hayatına mal olmak.
It cost him his head: Hayatına mal oldu.
ciğerleri sökülecek gibi öksürmek
bir hesabı kafadan yapmak Fiil
üstüne çekmek Fiil
(a) tıkınmak, çok yemek, (b) (hayvanın) besleme masrafı kendi değerini geçmek.
aklına olmayacak şey getirmek Fiil
boş hayallere/ümitlere kapılmak, olmayacak şeyler beklemek.
anlamak Fiil
kafasına sokmak Fiil
kafasına sokmak Fiil
sinirleri altüst olmak Fiil
aklını kaçırmak Fiil
başına vurmak Fiil
kaçırmak Fiil
akılıni oynatmak Fiil
başını döndürmek, kafasını tutmak.
(a) (içki vb.) başına vurmak, başını döndürmek, şaşırtmak, sarhoş etmek.
The brandy went to his head.
(b) kibirlenmek, burnu büyümek, kibirli/azametli/mağrur yapmak.
The applause of the crowd went to his head.
mahcup olmak, utanmak, utancını/mahcubiyetini belli etmek.
zeki/akıllı/kafalı olmak.
gözünden bir şey kaçmamak, herşeyi görmek.
He has eyes at the back of his head: Onun gözünden
bir şey kaçmaz, görmediği yoktur.
makul/aklı başında olmak, akıllıca iş yapmak, aklını başına toplamak.
aklı başı yerinde olmak Fiil
güçlü muhakeme sahibi olmak Fiil
cinayetle suçlandırılmak.
Though a criminal, he had no blood on his hand: Sabıkalıdır amma, bu
cinayetle ilgisi yok.
His blood will be on your head: Ölümünden sen sorumlu tutulursun/Vebali senin boynuna.
Kontrgerilla Daire Başkanı Özel Isim, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
sınıf birincisi İsim, Eğitim
sınıfının birincisi olmak Fiil
sınıfının birincisi olmak Fiil
sınıfınin birincisi olmak Fiil
fenalığa karşı iyilik yaparak birini utandırmak/mahcup etmek.
Jean Valjean stole the Bishop's silver,
but the Bishop heaped coals of fire on his head by giving silver to him.
kötülüğe iyilikle karşılık vererek utandırmak /vicdan azabı çektirmek.
mahcup olmak, utanmak, utancını/mahcubiyetini belli etmek.
kafasında bir sürü ayrıntı tutmak Fiil
gururunu/cesaretini kaybetmemek, tepeden/gururla/güvenle bakmak.
(a) baş eğmemek, eğilmemek, mağlûp olmamak, (b) gururunu/izzetinefsini korumak.
kendine hâkim olmak, itidalini/soğukkanlılığını korumak.
(a) yüzer durumda tutmak, başını su üstünde tutmak, suya batmamak, (b) kendi yağı ile kavrulmak, borca
girmemek, kendi geliri ile geçinip gitmek, ayağını yorganına göre uzatmak.
He's finding it hard to keep his head above the water these days.
(kıt kanaat) geçinmek, iki ucunu bir araya getirmek.
In this business we don't make much money, but
we are able to keep our heads above the water.
iki yakasını bir araya getirmek Fiil
su üzerinde durmak Fiil
suyun yüzünde durabilmek Fiil
borçsuz harçsız geçinmek Fiil
boğulmamak Fiil
idare etmek Fiil
su yun yüzünde durabilmek Fiil
hiç tehlikeye girmemek Fiil
başını doğrultmak Fiil
(a) tepesi atmak, çok öfkelenmek, aklı başından gitmek, şaşırmak, itidalini/soğukkanlılığını kaybetmek,
pusulayı şaşırmak, (b) boynu vurulmak, kafası kesilmek.
itidalini/soğukkanlılığını kaybetmek.
kafasından hikâye uydurmak Fiil
oynar başlıklı Sıfat, Makine
aklından zoru olmak.
If he wants to go swimming in this weather, he needs his head examined!
sallamak Fiil
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
aklından zoru var
kafadan, işkembeden, düşünmeden.
… yüzünden, … sebebiyle.
bütün kuvvetiyle, son derece, aşırı bir şekilde, avaz avaz.
to yell one's head off: avazı çıktığı
kadar bağırmak/feryat etmek, çığlığı koparmak.
She cried her head off at every sentimental scene: Her dokunaklı sahnede hüngür hüngür ağladı.
(a) deli, kaçık, çıldırmış, zıvanadan çıkmış, (b) çılgın, hezeyan halinde, mantıksız, akıl ve muhakemesini kaybetmiş.
(a) merciini tecavüz ederek, daha yüksek bir makama.
go over someone's head: merciini tecavüz
etmek.
She went over her supervisor's head and spoke directly to a vice president. He went over his supervisor's head to complain. (b) anlaşılmaz, anlaşılması zor, akıl ermez, idraki/yeteneği dışında.
Chemistry is over my head: Kimyaya aklım ermiyor.
talk over someone's head: birine anlamayacağı şeylerden bahsetmek. (c) malî imkânları üstünde, paraca gücü yetmeyecek kadar.
He went in over his head in that poker game. (d) (bir kimsenin) hakkını yiyerek, mağdur ederek.
An outsider has now been promoted over their heads.
tepe üstü düşmek.
kafayı pencereden dışarı çıkarmak Fiil
kafayı köşeden uzatmak Fiil
başını pencereden dışarı çıkarmak Fiil
kafasından çıkarmak Fiil
kelleyi koltuğa almak, çok tehlikeli bir işe atılmak.
birisine olmayacak ümitler vermek.
kapana kısılmak.
tehlikeye atılmak Fiil
kelleyi koltuğa almak Fiil
evlilik ağına düşmek Fiil
tuzağa düşmek Fiil
unut(tur)mak, aklından çıkarmak.
başıni duvara çarpmak Fiil
başını duvara çarpmak Fiil
kafadan hesap etmek Fiil
kafasından hesaplamak Fiil
sorunu kafasında evirip çevirmek Fiil
bir sorunu kafasında evirip çevirmek Fiil
kafasını duvara çarpmak Fiil
imkânsızı yapmaya kalkışmak Fiil
karşı koymalar ile karşılaşmak Fiil
(a) (başını sağa-sola sallayarak) reddetmek, kabul etmemek, (b) (başını aşağı-yukarı sallayarak) kabul/tasdik etmek.
kırıcı konuşmak.
baş aşağı durmak.
(a) aklına/kafasına koymak, tasarlamak, niyetlenmek, (b) aklına esmek, düşüncesiz iş yapmak, (c) kavramak,
anlamak, kafasına sokmak.
(yapacağım diye) tutturmak, kafasına/aklına koymak, meram etmek, azmetmek.
aklına koymak Fiil
durmadan konuşmak, gevezelik etmek, (bir kimsenin) kafasını şişirmek.
kafasını şişirmek, dırdır etmek, bıktırıncaya kadar söylemek.
kafadan atmak, palavra savurmak.
birinin dostluğunu/sevgisini kazanmaya çalışmak.
önüne bakmak Fiil
utancından başını öne eğmek.
aşılamaz güçlükler
(a) başını döndürmek, (b) övmek, methetmek, pohpohlamak, överek göklere çıkarmak, gururunu okşamak, gururlandırmak, gurur vermek.
birini şaşırtmak Fiil
kafasını kullanmak Fiil
alnı açık yürümek Fiil
başı dik yürümek Fiil
başı kalkık yürümek Fiil
başı dik yürümek Fiil
harp başlığı İsim, Askerlik
dangalak
topuz
entel
silme kafası İsim
aile reisi
kaynak
indirme iskelesi
proje sorumlusu
dergi ya da gazetede alt başlık
başı açık
(argo) müziğin ritmiyle başını şiddetle sallayarak tempo tutan kişi
başmuhasip
büro şefi
aşçı başı
nüfus sayımı
kablolu televizyonun anten ucu
(US) birdenbire etrafı saran ateş
sulama arkı
tepetaklak
projektör
şef
baş hemşire
merkez
zekâ
lento
başdirek
koltuk kafalığı Ulaşım
şef kadın tezgâhtar
(ev) güneye bakmak Fiil
baş vergisi
kafa travması İsim, Tıp