high-pressure

  1. yüksek basınçlı.
    a high-pressure cylinder. a high-pressure laminate.
  2. (hava) yüksek basınç.
    There is a high-pressure area just to the south: Tam güneyde bir yüksek basınç merkezi var.
  3. atak, cerbezeli, zorlayıcı, tuttuğunu koparan.
    a high-pressure salesman.
  4. yıpratıcı, ruhsal gerginlik yaratan, baskı yapan, baskı altında tutan, sinir törpüleyici.
    She has
    a high-pressure job. high-pressure occupations.
  5. zorla satmak/satmaya çalışmak, alıcıyı zorlamak/kandırmaya çalışmak.
...'e büyük baskı yapmak Fiil
müşteriyi sıkıştırmak Fiil
yüksek basınç
enerjik