1. tat, lezzet, çeşni.
    The meat had cooked too long and lost its savo .
    I find no savo left in
    life: Bence hayatın tadı kalmadı.
  2. koku, rayiha.
  3. nitelik, özellik, hassa.
  4. ilginçlik, heyecan ve alâka uyandırabilme niteliği.
    His jokes add (a) savo to conversation.
  5. şöhret, itibar.
  6. tat/ lezzet/ çeşni/rayiha vermek, zevk/haz vermek.
  7. özel bir tadı/lezzeti/rayihası olmak.
  8. tadını çıkarmak, tat almak, zevkine varmak.
    He drank the wine slowly, savoing every drop. He savoed
    the pleasures of country life in the summer.
  9. (
    u)
    rily,
    zf. lezzetle, iştah açacak şekilde.
  10. (
    u)
    riness,
    is. lezzet, nefaset, iştah açıçılık.
  11. lezzetli, leziz, nefis.
  12. baharatlı, keskin, iştah açıcı.
  13. hoş kokulu, rayihalı.
  14. cazip, hoş, çekici.
  15. yemeğin başında veya sonunda yenen baharatlı sıcak yemek.
  16. Botanik baharat olarak kullanılan kekiğe benzer bir ot
    (Satureia).
kokmak, tadında/kokusunda/eğiliminde/niteliğinde olmak, hissini vermek, andırmak.
We dislike any law
that savoed of more government control: hükümete daha fazla kontrol tanıma eğiliminde olan yasalardan hoşlanmayız.
hile kokmak Fiil
bağnazlık kokmak Fiil