have

Fiil malik/sahip olmak.
He has a big house.
We had a lot of rain last week: Geçen hafta çok yağmur yağdı.
Fiil almak, yemek, içmek, yapmak.
have tea/coffee: çay/kahve içmek.
have dinner: akşam yemeği
yemek.
to have news: haber almak.
He has 3 cigarettes each morning: Her sabah 3 sigara içer.
Fiil (arkadaşlığa/akrabalığa vb.) kabul etmek.
He wanted to marry her, but she didn't have him.
Fiil (duçar/maruz) olmak, geçirmek.
He had a heart attack last year: Geçen sene bir kalp krizi geçirdi.

She had a surgery two months ago: İki ay önce bir ameliyat geçirdi.
have a good time: iyi vakit geçirmek.
Fiil (fikir vb.) taşımak, -lenmek, … olmak.
to have doubts: şüphesi olmak, şüphelenmek.
Fiil ettirmek, yaptırmak, mecbur etmek, … sağlamak.
have him come here at five: Saat beşte buraya gelmesini
sağla (buraya getir).
have it cleaned: temizlet.
I have had a house built: Bir ev yaptırdım.
He had his hair cut yesterday: Dün saçını kestirdi.
Fiil göstermek, izhar etmek.
to have the courage to: … cesaretini göstermek.
She had the crust to
refuse my invitation: Davetimi reddetmek kabalığını gösterdi.
Fiil tutuşmak, etmek, yapmak.
to have fight: kavgaya tutuşmak, kavga etmek.
I'll have his head (or
hide)
argo Elime geçirsem derisini yüzeceğim.
to have a talk: sohbet etmek.
Fiil izin vermek, müsaade /müsamaha etmek, göz yummak.
I will not have it: Buna müsaade edemem.
I'll
have no complaint: Şikâyet istemiyorum.
I won't have such behavior: Böyle harekete izin veremem.
I won't have anything said against him: Onun aleyhinde söz söyletmem.
Fiil saymak, tutmak.
Fiil bilmek, anlamak, vakıf olmak.
to have neither German nor Spanish: Ne Almanca ne de İspanyolca bilmemek.
Fiil doğurmak, dünyaya getirmek.
to have a baby: çocuk doğurmak.
Fiil elinde tutmak, hâkim olmak, üstün durumda bulunmak, baskın çıkmak.
He has you there: O hususta senden üstün durumdadır.
Fiil (a) aldatmak, faka bastırmak.
I've been had by that swindler: O dolandırıcı beni faka bastırdı.

I think I've been had: Galiba aldatıldım. (b) rüşvet vermek, (rüşvet vb. ile) elde etmek/ele geçirmek.
He is too honest to be had.
Fiil elde etmek, (satın) almak, temin etmek, sağlamak.
You can't have that house at that price: O evi bu fiyata alamazsın.
Fiil (belirli bir duruma) maruz bırakmak.
The problem had me stumped: Bu sorun beni şaşırttı/afallattı.
Fiil (merhamet vb.) beslemek.
have pity on him.
Fiil misafir etmek, (misafiri) ağırlamak.
We had Mary over for dinner.
Fiil (bir kadınla) cinsel ilişkide bulunmak.
Fiil (hali vakti yerinde/zengin) olmak.
There are some who have and some who have not: Kimisi zengindir
(valıklıdır) kimisi de yoksul.
Fiil (belirli bir nitelikte) olmak, (niteliğe) sahip olmak.
to have courage: cesur olmak.
to have
three equal angles: üç açısı eşit olmak.
Fiil yardımcı fiil olarak bileşik zamanlar yapmakta kullanılır:
She has gone: O gitti.
It would
have been an enjoyable night if I hadn't felt downcast: Üzüntüm olmasaydı güzel bir gece geçirecektim.
İsim
haves: malik olanlar, mal/mevki sahipleri, zenginler, varlıklılar.
The haves and have nots:
zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar.
İsim hile dalavere.
/
keep one's wits about one: itidalini korumak, paniğe kapılmamak, düşünceli hareket etmek, kendine hâkim olmak.

Ingilizce-Türkçe çeviriler: Atalay Sözlügü, 1. Basim

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

Ingilizce-Türkçe Ilgili Terimler

eat one's cake and have it

emeksiz yemek, her şeyi havadan beklemek, zahmetini/sıkıntısını çekmeden bir sonuca ulaşmak, her güzellik

bir arada olmak.
You spend all your money on beer and then complain about being poor, but you can't expect to have your cake and eat it (too), you know: Hem bütün paranı içkiye (biraya) harcıyor, hem de fakirlikten yakınıyorsun. Herşeyi havadan bekleyemezsin.

get/have one's blood up

kanı beynine çıkmak, çok kızmak, köpürmek, tepesi atmak.
The injustice of any sort always gets my

blood up: Ne türlü olursa olsun, haksızlığa çok kızarım.

get/have one's own back

öcünü almak, kuyruk acıcını çıkarmak.

get/have someone's number

(birinin) içyüzünü anlamak, niyetlerini/karakterini keşfetmek, ne idüğünü meydana çıkarmak.

have a car of one's own

kendi arabası olmak Fiil

have a card up one's sleeve

gizli planı olmak Fiil

have a chip on one's shoulder

kavgaya hazır olmak Fiil

have a copy of one's own

kendi ne bir kopyasını ayırmak Fiil

have a copy of one's own

kopyasını kendinde alıkoymak Fiil

have a discrepancy in one's account

hesabında tutarsızlık olmak Fiil

have a handle to one's name

asalet unvanına sahip olmak Fiil

have a house of one's own

kendi evi olmak Fiil

have a lot in one's minds

kafasında çok şey olmak Fiil

have a lump in one's throat

üzülmek, vicdan azabı çekmek, yüreğinin yağı erimek, boğazı tıkanmak/düğümlenmek.

have a monkey on one's back

(a) mütemadiyen tehlikeli ilâçlar almak, (b) bir kimseden sürekli nefret etmek.

have a run for one's money

(a) şiddetli rekabetle karşılaşmak, (b) zahmetine değmek, büsbütün semeresiz olmamak.

have a runny nose

burnu akmak Fiil, Tıp

have a trump up one's sleeve

elinde koz olmak Fiil

have a wolf in one's stomach

kurt gibi aç olmak Fiil

have a wolf in one's stomach

çok acıkmak Fiil

have all one's buttons

anlayışlı/makul olmak, sağduyusu yerinde/aklı başında olmak.
He wouldn't act like this if he he had

all his marbles: Aklı başında (makul) olsa böyle yapmazdı.

have all one's fortune in stocks

tüm servetini hisse senet dilerine yatırmış olmak Fiil

have all one's fortune in stocks

tüm servetini hisse senetlerine yatırmış olmak Fiil

have all one's marbles

anlayışlı/makul olmak, sağduyusu yerinde/aklı başında olmak.
He wouldn't act like this if he he had

all his marbles: Aklı başında (makul) olsa böyle yapmazdı.

have all one's marchs

dikkatli olmak Fiil

have all one's marchs

iyi haberdar olmak Fiil

have all one's wishes fulfilled

bir dediği iki olmamak Fiil

have an eye to one's interests

menfaatlerini gözetmek Fiil

have an impediment in one's speech

konuşma özürlü olmak Fiil

have ants in one's pants

yerinde duramamak, kabına sığamamak, bir iş yapmaya/bir şey söylemeye can atmak.
She's had ants in

her pants ever since she won that ticket to Hawai: Havai'ye bilet kazandığından beri yerinde duramıyor.

have as one's target

hedef almak Fiil

have at one's command

emrinde bulunmak Fiil

have command over one's temper

kendi içgüdülerine hâkim olmak Fiil

have command over one's temper

duygularına hâkim olmak Fiil

have completed one's military service

askerlikle ilişiği olmamak Fiil

have eaten one's fill

karın rnıı doymak Fiil

have enough on one's plate

işi başından aşkın olmak Fiil

have entire disposal of one's estate

kendi mameleki üzerinde tam tasarruf hakkına sahip olmak Fiil

have fortune on one's side

talih kendinden yana olmak Fiil

have found one's level

(bir işyerinde) ait olduğu yeri bulmak Fiil

have had one's d

görmüş geçirmiş olmak Fiil

have had one's fill of

kanmak Fiil

have had one's time

iyi günler görmüş geçirmiş olmak Fiil

have had one's whack of pleasure

çok para harcayarak eğlenmek Fiil

have highlights put in one's hair

saçına röfle yaptırmak Fiil

have in one's service

adam kullanmak Fiil

have lead in one's pants

ağır hareket eder olmak Fiil

have lead in one's pencil

çok önemli olmak Fiil

have lost one's home or job

açıkta kalmak Fiil

have lost one's tongue

dilini yutmuş olmak Fiil

have lost one's tongue

dilinıyutmuş olmak Fiil

have money of one's own

kendi parası olmak Fiil

have no heart in one's occupation

işini sevmemek Fiil

have no income of one's own

kendine ait geliri olmamak Fiil

have no resources of one's own

kendi kaynakları olmamak Fiil

have no sight against one's opponents

(US) rakiplerine karşı kazanma ümidi olmamak Fiil

have not stated one's profession

mesleğini bildirmemiş olmak Fiil

have nothing for one's pains

boşa çalışmak Fiil

have nothing of one's own

kendine ait bir şeyi olmamak Fiil

have on one's hands

emrine amade olmak Fiil

have one's back up

ifrit olmak Fiil

have one's car service d regularly

arabasının servisini muntazaman yaptırmak Fiil

have one's car serviced regularly

arabanın servisini muntazaman yaptırmak Fiil

have one's comfort and tranquillity disturbed

ağızınin tadı bozulmak Fiil

have one's curse come true

inkisarı tutmak Fiil

have one's curse take effect

ahı tutmak Fiil

have one's doctorate from Oxford

oxford'dan doktora derecesi olmak Fiil

have one's dog days

kötü günler yaşamak Fiil

have one's ducks in a row

organize olmak Fiil

have one's ducks in a row

işleri düzene koymak Fiil

have one's ducks in a row

toparlanmak Fiil

have one's ear to the ground

kulağı kirişte olmak, bütün söylenenleri dinlemek.

have one's ears to the ground

dikkatle dinlemek Fiil

have one's excuse pat

bahanesi hazır olmak Fiil

have one's eyes full with tears

gözleri dolmak Fiil

have one's eyes on

gözü kalmak.

have one's fas

rüşvetçi olmak Fiil

have one's fingers all thumbs

beceriksiz olmak Fiil

have one's fling

gençlik çılgınlıkları yapmak Fiil

have one's furniture remove d

(Br) eşyasını naklettirmek Fiil

have one's furniture removed

eşyasını taşıtmak Fiil

have one's good points

üstünlükleri olmak Fiil

have one's guts

birinden kesinlikle nefret etmek Fiil

have one's hair cut

saç kestirmek Fiil

have one's hair set

saçına mizanpli yaptırmak Fiil

have one's hair set

mizanpli yaptırmak Fiil

have one's hand in

iyi nişancı olmak Fiil

have one's hand tied

eli kolu bağlı olmak Fiil

have one's hands full

çok meşgul olmak, başını kaşıyacak vakti olmamak, işi başından aşmak, başka işe vakti olmamak.

have one's hands full

çok meşgul olmak.

have one's head screwed on (right)

makul/aklı başında olmak, akıllıca iş yapmak, aklını başına toplamak.

have one's heart in (something)

benimsemek, kendini vermek, iyice ilgilenmek.
I tried to learn music but I didn't have my heart in

it (my heart wasn't in it).

have one's heart set on

can atmak, çok istemek, bütün kalbiyle arzu etmek, bütün ümidini …'e bağlamak, aklına koymak, kararlı

olmak.
She has set her heart on going to Europe after graduation.

have one's knife into sb

birine kancayı takmak Fiil

have one's lessons perfect

derslerini çok iyi öğrenmiş olmak Fiil

have one's life assured

hayatını sigorta ettirmek Fiil

have one's likeness taken

fotoğraf çektirmek Fiil

have one's luggage registered

(Br) valizini kaydettirmek Fiil

have one's luggage registered

bagajıni teslim etmiş olmak Fiil

have one's luggage registered

bagajını teslim etmiş olmak Fiil

have one's money in seven percents

parasını yüzde yedi faiz üzerinden yatırmış olmak Fiil

have one's money in stocks

(Br) parasını devlet tahvillerine yatırmış olmak Fiil

have one's mouth full

ağızı dolu olmak Fiil

have one's mouth sealed (with grief

ağızı bıçak açmamak Fiil

have one's name in the gazette

müflis ilan edilmek Fiil

have one's name on the book

(Br) yazılmak Fiil

have one's name up

adı çağrılmak Fiil

have one's nerves on edge

sinirli olmak Fiil

have one's own furniture

kendi eşyası bulunmak Fiil

have one's own peculiar reason

kendine özgü bir nedeni olmak Fiil

have one's papers vised

evraklarını vize ettirmek Fiil

have one's pension inflation-proofed

emekli aylığını enflasyona göre ayarlamak Fiil

have one's photograph taken

fotoğrafıni çektirmek Fiil

have one's pocket picked

cebinden bir şey çaldırmak Fiil

have one's pockets full of money

cebi para ile dolu olmak Fiil

have one's price

fiyatı verilirse (fena bir işi) yapmaya hazır olmak.

have one's redress against sb

birinden tazminat almak Fiil

have one's salary docked

maaşında kesinti yapmak Fiil

have one's say

fikrini/mütaleasını söylemek, fikrini savunmak.
to have one's say in choosing the candidate: aday

seçiminde mütaleasını söylemek.
What do you have to say for yourself? Söylyeceğinizi söyleyin. Kendinizi savunun.

have one's signature legalized

imzasını tasdik ettirmek Fiil

have one's sleep out

uykusunu almış olmak Fiil

have one's sleep out

uykusunu almak Fiil

have one's tail up

çok neşeli olmak Fiil

have one's teeth capped

dişlerine kuron yaptırmak Fiil

have one's way

diş geçirmek Fiil

have one's way

birine yaptırmak Fiil

have one's wind up

tetik durmak.

have one's wits about one

aklı başında olmak Fiil

have one's work cut for one

işi kendisi için biçilmiş kaftan olmak Fiil

have one's work cut out

işi başından aşkın olmak Fiil

have risen above one's equals

akranlarının üstüne çıkmak Fiil

have several handles to one's name

bir takım unvanları olmak Fiil

have someone in one's hair

(US) tahammülünü yitirmek Fiil

have someone in one's pocket

birini otoritesi altında bulundurmak Fiil

have someone on one's arm

kolunda birisi olmak.

have someone on one's back

destekleyicisi bulunmak Fiil

have someone on one's back

arkası olmak Fiil

have someone under one's thumb

birini emrine tabi kılmak Fiil

have someone's ear

herşeyi kulağına fısıldayacak kadar sırdaşı olmak.

have something at one's finger ends

bir şeyin girdisini çıktısını bilmek Fiil

have something at one's finger ends

bir şeyi çok iyi bilmek Fiil

have something in one's keeping

bir şeyi korumakla görevli olmak Fiil

have something in one's own right

bir servete kendi başına sahip olmak Fiil

have something in one's possession

bir şeyin zilyedi olmak Fiil

have something in one's possession

bir şeye sahip olmak Fiil

have something on one's conscience

vicdan azabı çekmek, vicdanen muazzep olmak.
It will be on my conscience: İçimi rahatsız edecek/vicdan azabı çekeceğim.

have something on one's hands

çok meşgul olmak Fiil

have something on one's mind

aklını bir şey kurcalamak Fiil

have something on one's mind

bir şey tedirgin etmek Fiil

have something to one's name

bir şey adına olmak Fiil

have something under one's umbrella

bir şeye yetkili olmak Fiil

have something within one's grasp

bir şeyi anlayabilmek Fiil

have stars in one's eyes

gözleri parlamak.

have system in one's work

işini sistemli yapmak Fiil

have the ball at one's feet

kısmet ayağına gelmek, fırsatı kaçırmamak.

have the courage of one's conviction

davranışlarını inançlarına uydurmaya cesaret etmek Fiil

have the courage of one's convictions

doğru bildiği yoldan ayrılmamak, hareketlerini inançlarına uydurma cesaretini göstermek, özü sözü bir

olmak, (tenkitlere rağmen) düşündüklerini açıkça/mertçe söylemek.
He has the courage of convictions to do what he thinks is right.

have the courage of one's opinion

medeni cesareti olmak Fiil

have the gain in one's hands

kazanacağından emin olmak Fiil

have the gallows in one's face

hortlak görmüş gibi olmak Fiil

have the game in one's hands

duruma hâkim olmak, başarıdan emin olmak.

have the majority on one's side

çoğunluğu kendi tarafına çekmek Fiil

have the police on one's tail

peşinde polis olmak Fiil

have the time of one's life

gülüp eğlenmek, eğlenceli vakit geçirmek, zevku safa sürmek.

have time on one's hands

çok boş vakti olmak Fiil

have/keep something up one's sleeve

(zamanı gelince kullanmak üzere) saklamak, el altında/hazır bulundurmak.

have/take one's measure

birine değer biçmek, birinin karakter ve yeteneklerini değerlendirmek/sınamak.
I've got his measure: Onu sınadım.

I have to go.

Tuvaletim var. Cümle, Deyim

I have to go.

Tuvaletim geldi. Cümle, Deyim

I have to go.

Çişim geldi. Cümle, Deyim

I have to go.

Çişim var. Cümle, Deyim

I have to go.

Tuvalete gitmem lazım. Cümle, Deyim

not have all one's buttons

kafadan sakat/çatlak olmak, bir tahtası noksan olmak, deli olmak, aklından zoru olmak.
Anyone who

would do such a thing must not have all his buttons.

to have egg on one's face

gülünç olmak, gülünç duruma düşmek.

to have one's luggage registered

valizini kaydettirmek Fiil

Ingilizce-Türkçe terim çevirileri: Zargan Ltd.

have

İngilizce-Türkçe

Terimler/Kalıplar

Ingilizce-Türkçe Çeviri

Ingilizce-Türkçe Ilgili Terimler