[point]

menkul değerler piyasasının fiyat imtiyazı olmadan yapılan yeni teklifleri reddettiği nokta
demir atma noktası Noun, Information Technology
yangın gibi durumlarda insanların toplanabileceği yer
tükenmez kalem
esas nokta (topçuluk
harekât çıkış noktası Noun
fiyatların düştüğü an
başlangıç noktası Noun
ikili sayı noktası Noun
mutluluk noktası Noun
tüketicinin mallardan ya da malların karışımından en çok tatmin olduğu ve bu karışımdaki ya da miktardaki
her hangi bir değişikliği tüketiciye daha az
(US) sınır istasyonu
başa baş noktası Noun
başabaş noktası Noun, Accounting
kırılma noktası Noun
altın noktası Noun
altın ithal ve ihraç noktası Noun
esas sorun
dört esas yönden her biri
ana yön
göbek
merkez
merkez
kontrol noktası Noun
esas nokta
kod noktası Noun, Information Technology
ortak nokta
bağlama noktası Noun
temas noktası Noun
çekişmeli bir husus
buluşma noktası Noun
koordinasyon noktası Noun
metinin mesajı
metnin mesajı
kavrama noktası Noun, Transport
geçiş yeri
geçiş noktası Noun
dönüm noktası Noun
kesme noktası Noun, Transport
tehlike noktası Noun
müzakere konusu
ondalık noktası Noun
ondalık ayırıcı Information Technology
teslim noktası Noun
başlangıç noktası Noun
konuları bir bir ele alarak müzakere etmek Verb
gönderme noktası Noun
dağılma noktası Noun
görüntü öğesi Information Technology
bityeniği
çizgi
bırakılan nokta Information Technology
sınır kapısı
giriş noktası Noun, Information Technology
giriş tarihi
hasar fazlası reasüransında kullanılan terim olup reasüransın yürürlüğe girdiği noktayı ifade eder
otobana çıkış noktası Noun
Doğru söylüyorsun.
Haklısın.
başka istasyonlara gönderilen radyo ya da televizyon programının çıkış kaynağı
incelik
nükte
yangın alarm noktası Noun
sabit nokta
sabit noktalı Information Technology
bağlama noktası Noun
alev noktası Noun
odak noktası Noun, Optics
gönderildiği yer
sınır noktası Noun
ölçme noktası Noun
ölçme noktası Noun
devir teslim noktası Noun
(taşımacılık) çıkış noktası Noun
başlangıç noktası Noun
ekleme noktası (araya) Information Technology
kesişme noktası Noun
yük kavşak noktası Noun
kilit noktası Noun
önemli nokta
kurun düşük olması
ana nokta
kıyıortay nokta
su götürür mesele
çok katlı nokta
düğüm noktası Noun
düğüme ait
harekâtın hedefi
(bankacılık) şube
parite noktası Noun
kalem ucu Noun
puan Noun, Mathematics
kilit nokta
sivri uç.
at gun point = at the point of a gun: silah tehdidiyle.
He forced the prisoner at
gun point to stand against the wall.
Noun
çıkıntı, uzantı, burun, denize uzanan kara.
a point of land. Noun
uç, sivri uçlu şey.
a point pen. Noun
nokta.
point of intersection: kesişme noktası Noun, Geometry
(belirli) yer, mahal.
This the point where the car hit the pedestrian. Noun
kerte, pusula taksimatından herbiri. Noun, Maritime Traffic
derece, taksimat üzerinde belirli bir nokta, bir olayın/sürecin başlangıcını bildiren sayı.
the boiling
/freezingpoint of water.
Noun
(belirli bir) an.
At this point, two new persons entered: Tam bu anda içeri iki kişi girdi. Noun
buhranlı an, sıra, esna, süre.
at/on the point of: ânında, esnasında, sırasında.
at the point
of death: ölmek üzere iken.
critical point: nazik/buhranlı an, tehlikeli/kritik dönem.
Noun
(anlaşılması/dikkat edilmesi gereken) önemli husus/şey/nokta.
He has some good points in his argument:
İtirazında bazı önemli/isabetli noktalar var.
at all points: her hususta, her bakımdan.
Noun
gaye, maksat, hedef, amaç.
What is your point? Maksadınız nedir?
What's the point of doing
this? Bunu yapmaktan maksat ne?
carry/gain one's point: gayesine ulaşmak, istediğini elde etmek.
Noun
noktai nazar, ileri sürülmek istenen fikir/husus/maksat, söz konusu, konu.
point of view: görüş
noktası, noktai nazar.
beside the point: konu dışında, yersiz.
It is not the point: Maksat o değil.
come/get to the point: sadede dönmek, asıl konuya gelmek.
point of order: içtüzüğe uygunluk konusu.
at all points: her hususta, her bakımdan.
cardinal point: esas maksat/konu.
Noun
öğüt, bilgi, malûmat. Noun
nazarı itibara alınması gereken husus/ özellik/nitelik/taraf.
his strong/weak point: onun kuvvetli/zayıf
tarafı.
point of honor: şeref meselesi.
Noun
ses değişimi işareti. Noun, Phonetics
parça, eleman. Noun
tam sayı ile kesri ayırmak için araya konulan nokta (Türkiyede bunun yerine virgül kullanılır).
ten
point six (10.6): on virgül altı.
Noun, Mathematics
(ölçme/değerlendirme) birim, sayı, puan. Noun
(zar oyununda) kazanabilmek için tutturulması gereken sayı (ilk atışta 7 ve 11 hariç).
Your point is 4. Noun
geyik boynuzunun dalı. Noun
(a) kır koşusu, (b) sayı, puan. Noun, Sports
(eğitimde) not, puan. Noun
(noktalama işareti olarak) nokta. Noun
(a) kontak ucu, (b)
Brit. priz. Noun, Electronics
(borsa) hisse senedi fiyat birimi, birim. Noun
(kuyumculukta) ağırlık birimi: 1/100 karat. Noun
(a) ileri karakol veya artçı koruma birliği, (b) süngü muharebesinde) vuruş, saplama. Noun, Military
1/72 inçlik aralık ölçüsü. Noun, Printing
kâğıt kalınlığı ölçüsü: 0.001 inç. Noun

point lace ile ayni anlama gelir. iğne ucu oya. Noun
işaretleme, işaret etme, gösterme. Noun
kurdele, kordon. Noun
yöneltmek, çevirmek, tevcih etmek (parmak, silah vb.).
point a gun: tüfekle nişan almak. Verb

point out: göstermek, işaret etmek.
point the way: yol göstermek/tarif etmek.
to point
out the mistakes: hataları göstermek.
Verb

point out: belirtmek, tebarüz ettirmek, kanıtlamak, dikkati çekmek, ihtar etmek.
to point out
advantages: yararlarını belirtmek.
Let me to point out that: Şu hususu belirteyim ki …
I want to point one or two facts: Dikkatinizi bir iki hususa çekmek isterim.
He pointed out to me that I was wrong: Yanıldığımı kanıtladı.
Verb
sivriltmek. Verb
noktalamak, noktalarla işaretlemek. Verb
harfler üzerine ses işaretleri koymak. Verb, Phonetics

pointoff: nokta/virgül ile ayırmak.
point off three figures in your answer. Verb

point up: vurgulamak, etkisini artırmak, önemle üzerinde durmak.
to point up the necessity for caution. Verb
(av köpeği) durup yüzünü dönerek avın yerini göstermek, ferma etmek. Verb
(duvar taşları arasını) çimento/harç ile doldurmak, derzetmek. Verb

point at: parmakla göstermek.
point one's stick at sth: bir şeyi değnekle göstermek/işaret etmek. Verb
(bir şeye) dikkatini çekmek.
point a moral: (kıssadan) hisse çıkarmak, ahlâk dersi çıkarmak. Verb
(hedefe) nişan almak. Verb
göstermek, delâlet etmek.
All the evidence point to his guilt: Bütün deliller onun suçlu olduğunu
gösteriyor.
It all points to the fact that: Bütün bunlar bizi şu sonuca ulaştırıyor/bize gösteriyor ki …
Verb
(bir yöne) dönmek, yüzünü çevirmek. Verb
rüzgâra karşı seyretmek. Verb, Maritime Traffic
nokta Noun, Geometry
kör alfabesi Noun
açıkça
burnunun dibinden
çok kısa mesafeden
dobra dobra
noktası noktasına
nokta esnekliği
(spor) puantaj
(iş dünyasında) bir stratejiyi yönetmek ya da bir görüşü savunmak için seçilmiş kişi
satın alma noktası Noun
işaretlemek Verb
ilişmek Verb
göstermek Verb
(işçi değerlendirme) puantaj sistemi
nokta görevli polis
(Br) nokta görevli polis
nokta prevalans Noun, Medicine
puan durumu
kırda yapılan at koşusu
önemini belirtmek Verb
değerlendirme puanı
(Fr) bir çok sokağın birleştiği nokta
örnekleme noktası Noun
örnekleme noktası (bir ankette saptanmış olan yanıtlayıcılar grubuyla ilişki kurmaya elverişli coğrafi alan
doyma noktası Noun
işba noktası Noun
sattırıcı özellik
üzerinde önceden mutabakata varılmış durak yeri
(US) sevk yeri
üzerine dokununca acı veren nokta
sızlayan nokta
zayıf nokta
altın ihraç ve ithal noktası Noun
hareket noktası Noun
başlangıç noktası Noun
çıkış noktası Noun
stratejik nokta
güçlü olunan nokta
kişinin kuvvetli yanı
ağırlık merkezi
ince nokta
nükte
destek noktası Noun
destek noktası (merkez bankasının ulusal parayı desteklemek amacıyla müdahale etmesi gerektiği nokta
karakteristik nokta
zayıf nokta
en yüksek nokta
aktarma noktası Noun
transit noktası Noun
nirengi noktası Noun
yük boşaltma noktası Noun
birleşme noktası Noun
intiha noktası Noun
bamteli
can damarı
zayıf nokta
akma noktası Noun