cradle

  1. beşik.
    from cradle to the grave: beşikten mezara kadar.
  2. başlangıç, menşe, beşik, ilk çıktığı yer.
    Anatolia has been the cradle of many civilizations.
  3. çocukluk, bebeklik: hayatın ilk yılları.
  4. gemi kızağı vb. gibi beşiğe benzer iskele, çerçeve.
    Window cleaners are pulled up and down tall buildings
    on cradles. Ships are held in cradles when they're being built.
  5. tırpan tarağı: ot toplamak, için tırpana eklenen parmaklık.
  6. rocker ile ayni anlama gelir. maden cevheri yıkayıcısı.
  7. Aviation balon veya uçak yatağı: uçak/balon yapılırken/şişirilirken üzerinde bulunduğu yatak/iskele.
  8. (bakır/çelik klişe kazmak için) kalem.
  9. Medicine yatan hastanın yaralı uzvundan yorganı uzak tutan çerçeve.
  10. beşiğe yat(ır)mak, beşik(te) salla(n)mak.
  11. besleyip büyütmek, bağrına basmak, sakınmak, korumak, ihtimamla muhafaza etmek.
  12. parmaklıklı tırpanla ot biçmek.
  13. (gemiyi) kızağa almak/çekmek.
  14. Minerology kum veya çakılı) maden ayırıcıda yıkamak.
  15. kollarına almak, beşikte yatırır gibi kollarında tutmak.
    She cradled her baby in her arms.
  16. maden cevheri yıkayıcısı.
gemi kızağı
eşya filesi
kedi beşiği: iki elin parmaklarına ip geçirilerek oynanan bir çocuk oyunu. Birisinin parmaklarında belirli
bir şekilde duran ipi, karşıdaki oyuncu değişik şekilde kendi parmaklarına aktarır.
Noun
karışıklık, giriftlik, muğlâklık.
The socioreligious cat's cradle of small Greek communities. Noun
beşikten itibaren
sehpa
başlangıçta
kendisinden çok küçük biri ile evlenmek/arkadaşlık etmek.
aile hayatını idare etmek Verb
konak Noun, Medicine
uygarlığın beşiği
kendinden çok küçük birisiyle evlenen.
telefonu kapamak Verb
Batı kültürünün beşiği
beşikten mezara