down

  1. Adverb aşağı, aşağıya, aşağıda.
    He ran down from the top of the hill. The man bent down to kiss the child.

    face down: yüzükoyun.
    He is not yet down: Henüz aşağıya inmedi.
    The sun is going down: Güneş batıyor.
  2. Adverb yere, zemine, bir şeyin üzerine.
    fall down: düşmek.
    Please put the cup down (on the table).

    knock down: vurup devirmek, yere yıkmak, fiyatı indirmek, ucuzlatmak.
    He was knocked down by a car.
    The house was burned down: Ev yanıp kül oldu.
  3. Adverb güneye/güney tarafına (doğru).
    We drow down from Ankara to Konya.
  4. Adverb (değer, kıymet, derece, şiddet vb. bakımından) aşağı, daha az, daha hafif.
    The pressure is down:
    Basınç azaldı/düştü.
    This tire is down: bu lâstik sönmüş.
    The wind is down: Rüzgâr hafifledi.
    Turn down the radio: Radyoyu kıs.
    We must hold our spending down: Harcamalarımızı kısmalıyız.
  5. Adverb kâğıda, deftere, vb.
    Just let me get that down: Dur yazayım.
    write down the address: adresi
    deftere yazmak.
    I should like that down on paper: Bunu kâğıda geçirelim/yazı ile tespit edelim.
    be down for sth: bir listeye adını yazdırmış olmak.
  6. Adverb (para) peşin olarak.
    We paid $50 down.
    You can pay part of the price down and the rest later:
    Fiyatın bir kısmını peşin, gerisini sonra ödeyebilirsiniz.
  7. Adverb yatakta, hasta, keyifsiz.
    He is down with a cold/with fever.
    be/feel down: keyfi yerinde olmamak.
  8. Adverb yakalayıncaya/elde edinceye kadar.
    The police ran the thief down. The men hunted the lion down.

    track down: araştırıp bulmak.
  9. Adverb (daha) fena durumda/şartlarda.
    The cruel rulers had kept the people down for many years. That family
    has certainly come down in the world (= socially).
  10. Adverb geçmiş zamandan/maziden/eskiden bu yana.
    down to the present: maziden bugüne.
    down to the beginning
    of the 19th century: ilk çağlardan 19'uncu yüzyıl başına kadar.
    This old idea has appeared and reappeared down through ages: Bu eski fikir çağlar boyunca tekrar tekrar ortaya atıldı.
  11. Adverb ciddiyetle, ciddî olarak, ciddî bir şekilde.
    get down to work: ciddî bir şekilde işe başlamak/sarılmak.
  12. Adposition aşağı.
    to walk down a street. He ran down the hill.
  13. Adposition (nehir) akıntı yönünde.
    to go down the river. to sail down a river.
  14. Adposition geçmiş, eski.
    We can't look ahead down the years and know what the future will bring.
  15. Adposition -e/-a, -ye/-ya.
    I'm just going down to the shops/down the town.
  16. Adjective yerde, yere düşmüş/yatmış/yıkılmış.
    The electric wires are down!
  17. Adjective ufkun altında.
    The sun is down.
  18. Adjective alt kat.
    It's very early in the morning and no one is down yet: Vakit çok erken, henüz hiç kimse aşağıya inmedi.
  19. Adjective inen, iniş aşağı, aşağıya yönelik.
    the down stairs: iniş merdiveni.
    the down train: Londradan çevreye giden tren.
  20. Adjective alçak (düzeyde), alçalmış, düşük, durgun.
    The water is down. Sales are down.
  21. Adjective sönük, hayatiyeti/etkinliği azalmış.
    The fire is down.
  22. Adjective üzgün, neşesiz, keyifsiz.
    I feel down today.
  23. Adjective (rakibinden) geride.
    Jo was down (by) 15-40 in the 3rd game, but went on to win the match.
  24. Adjective işi bitmiş, hesabı görülmüş.
    3 down and 1 to go.
  25. Adjective (kumarda) kaybetmiş, içeri girmiş.
    After an hour at poker, he was down $90.
  26. Noun iniş, inme hareketi.
  27. Noun (a) gerileme, düşüş, kötüye gidiş, tereddi.
    The business cycle experienced a sudden down. (b)
    talihsizlik, talihin ters dönmesi.
    The ups and downs of life.
  28. Noun (futbol) (a) bir takımın topu en az 3 m. ilerletmesi gereken 4 oyundan her biri, (b) topun saha dışına çıkması.
  29. Noun (bkz: downer )
  30. Verb alaşağı etmek, yıkmak, devirmek, düşürmek.
    The boxer downed his opponent in the 3rd round. Antiaircraft
    guns downed 3 bombers.
  31. Verb yenmek, mağlûp etmek.
    F. Bahçe downed G. Saray in today's game.
  32. Verb yutmak, (bilhassa su, içki vb.) mideye indirmek.
    He downed the medicine at one swallow.
  33. Verb (emir olarak) (yere) yatmak.
    down by! down! They're shooting at us!
  34. Noun ince kuştüyü.
  35. Noun civciv tüyü.
  36. Noun, Botany (a) hav, ayva/şeftali vb. tüyü, (b) bazı tohumların tüyü.
  37. Noun yüzdeki tüy, ince tüy.
    The down on a boy's chin develops into a beard.
  38. Noun kumul, kum tepesi.
  39. Noun
    downs: (Güney İngilterede) yeşil/çimenli yamaç, hafif dalgalı otlak.
  40. Noun (Güney İngiltere otlaklarında yetiştirilen) koyun.
  41. dökülmek, düşmek.
    Sand shakes off easily.
talihi yaver gitmemek Verb
şansı iyi gitmemek Verb
müşkül durumda olmak Verb
(a) birine çok yaklaşmak, burnunun dibine sokulmak, (b) birini göz hapsine almak, sıkı sıkıya gözetlemek.
mahcup/rezil olmak, fena vaziyette/suçüstü yakalanmak.
He thought he could succeed in robbery, but
he got caught with his pants down.
işleri kötü gitmek Verb
şanssızlığa uğramak Verb
televizyona çıkma sıklığını azaltmak Verb
talihsiz, bahtsız.
üstüne çekmek Verb
kredi kullandırımı Noun, Banking
kredi kullandırım tutarı Noun, Banking
kullandırım tutarı Noun, Banking
kredi kullandırım tarihi Noun, Banking
kullandırım tarihi Noun, Banking
kredi kullandırım bildirimi Noun, Banking
kullandırım bildirimi Noun, Banking
kredi kullandırım süresi Noun, Banking
kullandırım süresi Noun, Banking
kredi kullandırım amacı Noun, Banking
kullandırım amacı Noun, Banking
kredi kullandırım talebi Noun, Banking
kullandırım talebi Noun, Banking
yüzükoyun Adverb
yelkenleri suya indirmek Verb
izinden sonra yeniden işe dönmek Verb
: acele göz gezdirmek, kısaca göz atmak.
glance through/over a document: bir belgeye şöyle bir
göz gezdirmek.
He glanced his eye over the titles of the articles.
teslim olmak Verb
vasiyetnamesinde birine 200,000 dolar bırakmak Verb
boğazına sarılmak Verb
haşlamak Verb
şiddetle birinin sözünü kesmek, konuşması esnasında birden atılmak.
(a) birinin gırtlağına sarılmak, kavga etmek, (b) azarlamak, haşlamak.
ümitsiz bir durumda olmak Verb
birinin kabulü için zaman sınırı tespit etmek Verb
silahları bırakmak Verb
silahlarını bırakmak Verb
canını feda etmek.
biri için hayatını tehlikeye atmak Verb
biri için hayatıni tehlikeye atmak Verb
silahları bırakma Noun, Politics-Intl. Relations
bir şeyden dolayı üzülmek Verb
(hanımlar) samimi davranmak Verb
(a) rahatına/keyfine bakmak, teklifsiz davranmak, (b) içini dökmek/açmak, sırrını açmak.
kredi kullandırımı Noun, Banking
(birisini) küçük/hakir görmek, (birine) tepeden bakmak.
(birisine) tepeden/yukarıdan bakmak, üstünlük taslamak.
birini hor görmek Verb
bir şeyi küçümsemek Verb
birini hedefi olarak tayin etmek Verb
hazırlıksız yakalanma
işinden ayrılamamakta
rakibini bir nokta da yakalamak ve yenmek Verb
rakibini bir noktada yakalamak ve yenmek Verb
fikirlerini kâğıda çiziktirmek Verb
saçılmak Verb
masrafları kısmak Verb
adını listeye koymak Verb
işini bırakmak Verb
azmetmek, sebat etmek, kararlı/azimli/sebatkâr olmak, kararında durmak, caymamak, ayak diremek. (b)
Brit.-argo
(otomobili) çok hızlı sürmek.
adını kaydettirmek Verb
adaylığını koymak Verb
istemediği bir şeyi/fikri zorla kabul ettirmek, zorlamak.
Father keeps ramming it down my throat that
I should become a doctor.
zorla kabul ettirmek Verb
birinin gırtlağına basmak Verb
zorla kabul ettirmek, sıkboğaz etmek, ister istemez razı etmek.
taahhüdünü yerine getirmemek Verb
beklentilerini azaltmak Verb
yükümlülüklerini azaltmak Verb
başarısını çok çalışmaya borçlu olmak Verb
mosmor kesilmek (argo) Verb
tepeden inme Adjective, Politics-Intl. Relations
yukarıdan aşağıya Adjective
birini reddetmek Verb
reddetmek Verb
azami/asgari kapasite oranı, maksimum/minimum kapasite oranı Noun, Machines
acemice, tecrübesizce, hazırlıksız, can sıkıcı/mahcup edici durumda.
be caught with one's pants down:
gafil avlanmak, hazırlıksız yakalanmak.
kuştüyü
fiyatı düşen hisse senedinden giderek daha çok satın alış
eğik
(ihalede) eksiltmek Verb
bataklığa saplanmak Verb
kaydetmek Verb
tescil etmek Verb
eğilmek Verb
indirme
nakl-i yekûn olarak aktarılmış
ortalık yatışmak Verb
sakinleşmek Verb
peşin ödeme
sıkı önlemler almak Verb
inmek Verb
yatışmak Verb
düzeltmek Verb
iyileştirmek Verb
saflaştırmak Verb
yavaşlamak için vites küçültmek Verb
şiddet ya da gücü azaltmak Verb
(şahıs) iniş
birine inerken yardım etmek Verb
ıslıklamak Verb
baskı uygulamak Verb
yerinden kımıldamak kımıldanmak Verb
aşağı tutmak Verb
kusmayı engellemek Verb
taşınmak için sökülmüş
belli bir standarda indirmek Verb
yatmak Verb
yatılmak Verb
aşağılık
çivi ile kapatmak Verb
garantiye almak Verb
not etmek Verb
kayıtlı
avanssız
peşinatsız
bir önceki tekliften daha aşağı teklif edilme
üçte bir indirim
azaltmak Verb
üst arama Noun
basık
batırma
kökleşmek Verb
yatışmak Verb
paraları sökülmek Verb
yavaşlatma
ödenmemiş hisse senetleri sayısının azalması ve piyasa fiyatının artması durumu
çömelmek Verb
yavaşlatmak Verb
yıkık dökük
altüst
tepetaklak
ters Adverb
başaşağı Adverb
tepetaklak olmuş
altüst
etkisini zayıflatmak Verb
üzgün
çökertmek Verb
baskı uygulamak Verb
tahrir
akıntı yönünde
aşağı ok Information Technology
aşağı inen antenin ucu
şehrin merkezine giden hat
hazır para
(Londra) gidiş trenleri peronu
(US) şehir merkezine giden trenler platformu
işten çıkarma yoluyla işgücünün azaltılması
normal çalışma saatleri içinde bir makinenin
şehre doğru giden tren
(US) şehre giden tren
(Br) işbaşı paydos
Sakin ol! Sentence