hazır ve istekli
sadece cereyanla çalışan cihaz
konulmak Fiil
seçkin zümre
kapalı dekor: üç duvar ve tavandan oluşan ve boyanarak ev içi görünüşü verilen dekor. İsim
karakter kümesi Bilgi Teknolojileri
satranç takımı
yanaşık düzende
(a) coffee service, (b) porselen kahve takımı (fincanlar, şekerlik, sütlük vb.).
renkli televizyon
yurt dışına mal sevkıyatı için gerekli dört temel sevk belgesi
sigorta belgesi ve fatura
konşimento
tam takım
sıkışma sonucunda oluşan deformasyon İsim
inşaat kutusu
kristalli radyo alıcısı. İsim
veri seti
kütük Bilgi Teknolojileri
(kesin) kararlı.
dead set against: tamamen karşı/muhalif.
derinde olan
derin de olan
tahrip takımı
yazı takımı
dinette ile ayni anlama gelir. küçük yemek masası ve sandalyeleri.
tuvalet takımı
boş küme. İsim
hızlı yaşayanlar grubu
film seti
(konşimento) tam takım konşimento
hazırla(n)mak, hazır olmak.
ününün doruğuna çıkmak Fiil
tıknaz
kısa ve kalın yapılı
(kitap) kötü dizilmiş
jet sosyete: eğlenmek için mevsime göre kıtalar arası seyahat yapan yüksek sosyete.
etiket kayıdı
edebiyat dünyası İsim
ama üst yönetimin altında olan orta kademe yöneticileri İsim
bir örgütte çalışanların büyük kitlesinin üzerinde
zihniyet
minik televizyon cihazı
ayın batışı
çivi-gömen: çiviyi yüzeyden derine çakmaya yarayan alet. İsim
boş küme Bilgi Teknolojileri
bizimkiler
algısal kurgu.
önceden ayar etmek Fiil
radyo cihazı
alıcı cihaz
çapraz
set
koymak. Fiil
set
yerleştirmek.
(of a dress) set well/badly: elbise vücuda iyi/kötü oturmak. Fiil
set
-lemek, -e vermek.
to set a house on fire= to set fire to a house: bir evi ateşlemek/ateşe vermek. Fiil
set
hazırlamak, kurmak.
to set the table for dinner: yemek için masayı hazırlamak/sofrayı kurmak. Fiil
set
(saç) sarmak, mizanpli yapmak. Fiil
set
(fiyat/değer) takdir/tespit etmek.
set a price on someone's head: aranan bir kimsenin kellesine fiyat biçmek. Fiil
set
(göreve) yerleştirmek, tayin etmek.
to set spies on a person. Fiil
set
tespit/tayin etmek, belirtmek.
to set a time limit. Fiil
set
yöneltmek, çevirmek, bağlamak.
to set one's mind to a task: görevine dört elle sarılmak.
to
set one's heart/hopes on a new dress: yeni bir elbiseyi candan istemek.
Fiil
set
(başkalarına) örnek/numune olmak. Fiil
set
(göreve vb.) yerleştirmek. Fiil
set
ayarlamak.
to set a clock. Fiil
set
kurmak. Fiil
set
süslemek, kakma işi yapmak.
a bracelet set with pearls. Fiil
set
oturtmak.
to set a child on a high chair. Fiil
set
kuluçkaya yat(ır)mak.
set a hen: tavuğu kuluçkaya yatırmak. Fiil
set
kuluçka makinesine koymak. Fiil
set
(direk, fidan vb.) dikmek, sağlamca yerleştirmek.
to set a flagpole in concrete. Fiil
set
(kırık /çıkık) yerine oturtmak.
set a broken leg: kırılan bacak kemiğini yerine koyarak sarmak. Fiil
set
(ölçü aletini) kalibre etmek, sıfır ayarı yapmak. Fiil
set
yön/istikamet vermek, yöneltmek. Fiil
set
(av köpeği) bulup yerini göstermek. Fiil
set
bestelemek.
set words to music: bir güfteyi bestelemek. Fiil, Müzik
set
dekor kurmak. Fiil, Tiyatro
set
yelken açmak/fora etmek. Fiil, Denizcilik
set
dizmek, tertip etmek. Fiil, Matbaacılık
set
hamura maya ekleyip bekletmek. Fiil
set
(süt) kes(il)mek, çökelekleş(tir)mek.
to set milk with rennet. Fiil
set
(çimento, zamk vb.) katılaş(tır)mak, don(dur)mak. Fiil
set
kışkırtmak, (üzerine) sal(dır)mak.
to set the hounds on a trespasser.
set the dog barking: köpeği havlatmak. Fiil
set
(güneş vb.) batmak, kaybolmak, gurup etmek. Fiil
set
zeval bulmak. Fiil
set
pekiş(tir)mek. Fiil
set
(çiçek) gelişip meyve olmak. Fiil
set
duruş, oturuş. İsim
set
koyma, yerleştirme. İsim
set
takım, grup.
dinner set: sofra takımı.
a chess set: satranç takımı.
a china set: porselen takımı. İsim
set
külliyat. İsim
set
insan/şirket grubu, birlik, takım, klik. İsim
set
(elbise) bedene uygunluk, yakışma.
the set of his coat. İsim
set
eğilim, meyil, temayül. İsim
set
duruş, vaziyet, tavır. İsim
set
(çimento, zamk, vb.) katılaşma, donma. İsim
set
alıcı. İsim
set
seri, takım. İsim
set
iç dekor, stüdyo düzlüğü. İsim, Tiyatro
set
testere dişlerinin çaprazlanması. İsim
set
fide. İsim
set
batma, batış, gurup. İsim
set
akıntı veya rüzgâr yönü. İsim, Denizcilik
set
kurgu: çevredeki bazı uyaranlara karşı daha fazla duyarlık hali. İsim, Psikoloji
set
küme, cümle, aynı cins öğeler topluluğu. İsim, Matematik
set
belirli, muayyen.
a set time: belirli zaman.
set rules: belirli kurallar.
I must study at set hours each day. Sıfat
set
yerleşmiş, kurulmuş.
a city set on a hill. Sıfat
set
alışılmış, kökleşmiş, basmakalıp.
set phrases. Sıfat
set
kararlı, azimkâr, inatçı.
He's very set on going, and I can't make him see that it's a bad idea. Sıfat
set
donuk, katı. Sıfat
set
tespit edilmiş, sabit, değişmez.
wages set by law. He's a man of set opinions and won't change his mind now. Sıfat
set
hazır.
Are you all set? I've done my work and I'm set for the examination. Sıfat
set
düzenli, muntazam. Sıfat
belirlemek Fiil, Bilgi Teknolojileri
gemiye binmek
başlamak, girişmek, koyulmak, teşebbüs etmek.
She set about her housework straight after breakfast.

set someone doing/to do sth: birine (boş durmaması için) bir iş vermek.
set a rumor about: dedikodu çıkarmak.
set about someone
k.d. birine hücum etmek.
yüzdürmek.
(a) mukayese etmek, tartmak, karşılık tutmak.
set one thing against another: bir şeyi başkasıyla
mukayese etmek.
Certain business losses can be set (off) against taxes. (b) kışkırtmak, aleyhine çevirmek.
Religious war which set family against family.
set one person against another: birini başkası aleyhine çevirmek.
(bir kenara) ayırmak, ayrı koymak, tahsis etmek.
kıyıya çıkarmak Fiil
(a) ayırmak, ayırıp saklamak, bir kenara koymak.
set aside a little money each week. (b) lâğvetmek,
feshetmek, iptal etmek.
set a will aside: bir vasiyetnameyi iptal etmek.
The judge set aside the decision of the lower court. (c) sarfınazar etmek, dikkate almamak.
Setting aside my wishes in the matter, what would you really like to do?
(a) (ilerlemesini) engellemek, geri bırak(tır)mak, geriletmek, geri çekmek/almak, ertelemek, tehir etmek.

set a house back from the road: bir evi yoldan içeri almak.
set back a clock: saati geri almak.
Bad weather will set back our building plans by 3 weeks. (b)
k.d. (çok paraya/pahalıya) mal olmak.
“That's a nice house: it must set you back quite a lot.” “Yes, it set me back about $300,000.”
(a) önüne koymak, göstermek, anlatmak, sunmak, arzetmek. (b) yeğ tutmak, tercih etmek.
set Hugo before
Flaubert: Hugo'yu Flaubert'e tercih etmek.
hamuru mayalayıp dinlendirmek.
bir kenara ayırmak, ilerisi için saklamak.
dizmek Fiil
(matbaacılıkta) harflerin ya da sözcüklerin arasını daraltmak Fiil
tarihi ayarlamak Fiil
set düzenleyicisi (tiyatro , sinema filmi ya da televizyon setlerini (dekorlarını) tasarlayan ve yapılmalarını denetleyen kişi
(a) yazmak, kaydetmek.
I have set down everything that happened, as I remember. (b) indirmek.

The bus sets the children down just outside the school gate. (c) yere koymak/bırakmak.
Set down your heavy bags and take a rest. (d) kibrini kırmak, aşağılamak.
örnek
numune
formüler
(a) anlatmak, beyan etmek, zikretmek, (b) ileri sürmek, belirtmek, açıklamak.
Conditions set forth
in the contract. (c) (seyahata) başlamak, yola koyulmak.
(a) ilerletmek, (saati) ileri almak, ilerlemesini desteklemek, (b) yola koyulmak.
ser best bırakmak, azat etmek, salıvermek, kurtarmak.
salıvermek, koyvermek, serbest bırakmak.
işletmek Fiil
harekete geçirmek Fiil
(a) başlamak, gelmek, gelip çatmak.
Winter is setting in. (b) belirmek, zuhur etmek, meydana çıkmak,
(karanlık) basmak.
A reaction is setting in. If no complications set in. Fortunately the wound was treated before infection could set in. (c) yerleştirmek, tespit etmek.
to set a stone in.
salıvermek, başıboş/serbest bırakmak.
mikyas koymak Fiil
(a) ateşlemek, fitillemek, patlatmak, infilâk ettirmek.
The bomb could be set off by slightest touch.
(b) belirginleştirmek, güzelleştirmek, göze çarpar hale getirmek, tebarüz ettirmek.
The black cloth sets off the jewels. (c) seyahata/yola çıkmak, boylamak.
to set off on a trip across Europe. (d) (ânî bir işe) başlatmak, sebep olmak.
This answer set them off laughing: Bu cevap onları güldürdü.
The discovery of gold in California set off a rush to there. (e) (sözcükleri birbirinden) ayırmak.
a sentence set off in/by commas.
saldır(t)mak, kışkırtmak, hücuma uğra(t)mak, üzerine atılmak.
To set dog on someone He was set on
by robbers who took all his money.
(matbaacılıkta) harflerin ya da sözcüklerin arasını açmak Fiil
sabit fikir
sabit şema
(US) dikkafalı adam
kalıp İsim
kalıplaşmış ifade İsim
basmakalıp sözler İsim
saplama
konan fiyat
sabit fiyatlar İsim
sefere çıkmak, yelken açmak, fora etmek.
hazırlanmış konuşma
standart dılar koymak Fiil
standartlar koymak Fiil
saati ayarlamak Fiil
resmi ziyaret
seri imalat
koltuk takımı İnşaat
televizyon cihazı
(baskı) sık dizilmiş
yayın cihazı
güçlü kuvvetli
adaleli
seyrek
radyo
radyo cihazı
set
set İsim
set
platform İsim
set
terrace İsim
set
dam İsim
set
wall İsim
set
bank İsim
set
embankment İsim
set
barrier İsim
set
obstruction İsim
set
obstacle İsim
set
barrage İsim
set
bulwark İsim
set
levee İsim
set
studio İsim
set
stage İsim
embankment İsim
obstruction İsim
to dike Fiil
to prevent Fiil
to put a stop to Fiil
to retaining wall Fiil
to levee Fiil
to frustrate Fiil
to stem Fiil
to erect a dam Fiil
sluicegate price
embankment İsim
stereo unit

set
Voleybol, tenis, pingpong vb
set
Toprak kaymasını, ... kalın duvar
Sıkı sıkı bağlama, sıkma
Tarîkat mensuplarının bellerine şeyhlerinin, ahi ocağına, ... ustalarının törenle bağladıkları kuşak