1. (yüz) kızarma(sı), kızarıklık, pembeleşme.
    The sick boy had a flush in his cheeks.
  2. (birdenbire) akma/boşalma, ânî/hızlı su akıntısı, bol su dökerek temizleme.
    The pipe is blocked, give
    it a good flush (out).
  3. coşma, köpürme, parlama, galeyan, feveran, teheyyüç, heyecan.
    He felt a flush of anger.
    in
    the first flush of passion: ilk heyecanla, ilk coşkun duygularla.
    in the first flush of victory: zafer sarhoşluğu ile.
    In the first flush of success he ordered drinks for everybody.
  4. tazelik, körpelik, taravet.
    the flush of youth.
    be in the flush of health: çok sıhhatli
    olmak,
    mec. yanağından kan damlamak.
  5. (bitki vb.) birden bitme/yeşerme/çoğalma.
    In south India the rainy weather brings a flush of greenness
    to the dry land in a few hours.
  6. en parlak/verimli çağ.
    first flush: gençlik,
    mec. bahar.
    the first flush of womanhood:
    kadınlığın baharı.
    He was killed in an accident in the first flush of manhood: Pek genç yaşta bir kazada öldü.
  7. (ânî) ateş, sıcaklık, humma ateşi, vücuda ânî ateş basması.
    the flush of fever.
  8. (yüz) kızar(t)mak, pembeleş(tir)mek.
    She flushed when she couldn't answer the question. The setting
    sun flushed the mountain tops.
  9. (temizlemek için) bol su dökmek/boşaltmak, bol su ile yıkamak.
    The city streets were flushed every
    night.
    flush out: bol su akıtarak (tıkanıklığı) açmak.
    The waste pipe is blocked; try flushing it (out) with hot water.
  10. coş(tur)mak, heyecanlan(dır)mak, galeyana/heyecana getirmek/kapılmak.
    to be flushed with success.
    The team was flushed with its first victory.
  11. (bitki) yeşermek, filizlenmek, filiz sürmek, bitmek, büyümek, ürün vermek.
  12. düz, dümdüz, aynı düzeyde/seviyede/hizada.
    These cupboards are flush with the wall (= they do not
    stick out). The door fits flush into its frame.
  13. bitişik, muttasıl.
    The table was flush against the wall.
  14. bol paralı.
    flush with money: cebi para dolu.
    be flush of money: cebi para dolu olmak.
  15. bol, mebzul.
    Money is flush when times are good.
  16. zengin, müreffeh, bolluk içinde.
    flush times.
  17. (yüzü) kızarmış, kırmızı.
    Her face was flush.
  18. canlı, zinde, dinç, taze, taravetli, sağlam.
  19. dopdolu, tepeleme/ağzına kadar dolu.
  20. Denizcilik düz güverteli, güvertesi baştan kıça kadar dümdüz olan (gemi).
  21. Matbaacılık (satır başları) aynı hizada, girintisiz.
  22. dosdoğru, dolaysız, direkt.
    a flush hit.
  23. tam, dosdoğru, doğruca.
    He hit him flush on the jaw.
  24. düzleştirmek, dümdüz yapmak, bir düzeye/hizaya/seviyeye getirmek, (çukurları doldurup) düzeltmek.
  25. filizlenmek, filiz/sürgün çıkarmak.
  26. filiz, sürgün.
  27. (av) ürkütüp uçurmak/kaçırmak.
  28. (birdenbire/ürküp) uçmak, kaçmak, (yuvadan dışarı) fırlamak.
  29. (ürküp uçan) kuş sürüsü.
  30. (iskambilde) floş, aynı renkten bir el kâğıt.
    a flush hand.
    royal flush: floş royal, en
    yüksek kâğıt sırasıyla floş.
    straight flush: kâğıt sırasıyla floş.
parasını sakınmadan harcamak Fiil
(pokerde) dört-floş, bir elde 4 kâğıdın aynı renk, birinin başka renk olması.
(Poker oyununda) floş royal, bir elde en yüksek 5 kâğıt. İsim
temizlemek Fiil, Bilgi Teknolojileri
tam isabet
gömme sürgü
rezervuar
tuvalet sifon su deposu İsim
sayfaları ile aynı büyüklükte olan kitap
vs kapağı
düz güverte
(kuşları avlamak için) ürkütmek, ürkütüp uçurmak.
to flush the birds from their hiding places.
solcu
sola yaslamak Fiil, Bilgi Teknolojileri
aynı seviyede
sıva altı Sıfat
elinde hazır para olması
sipariş yağmuru
(saklandığı yerden) çıkarmak, söküp atmak, dışarı çıkmaya zorlamak.
The police flushed the criminals
out of their hiding place.
borç isteyenleri ürkütüp kaçırmak Fiil
içeri girik olmayan satırbaşı
sağcı
sağa yaslamak Fiil, Bilgi Teknolojileri
yalama perçin
gömme elektrik anahtarı
sifonu çekmek Fiil
bereketli zamanlar İsim
'ın yüzünden dışarı taşmayan
bol parası olmak Fiil
hazır parası bulunmak Fiil
tam sağlığı yerinde olmak Fiil
kasası dolu olmak Fiil
zafer sarhoşluğu ile
ömrünün baharında