halis, saf, katışıksız, hakikî.
He was a real friend, all wool and a yard wide.
mümkün olduğunca çok deneme yapmak
Fiil
mümkün olduğunca geniş bir alanı kapsamak
Fiil
mümkün olduğu kadar çok şeyi denemek
Fiil
köşe bucak, her yerde(n), her tarafta(n), dünyanın/yurdun dört bucağın(d)a(n).
They looked far and wide for the missing dog.
evrensel, dünya çapında, cihanşümul, âlemşümul, yaygın, geniş.
In 1930 during the world-wide = world wide economic depression.
Sıfat
geniş iletişim ağı
Bilgi Teknolojileri
(a) tamamen uyanmış, (b) gözünü dört açmış.
mülkiyetin çok kişiye ait olması
gözleri faltaşı gibi iyice açılmış
geniş hareket serbestliği
geniş piyasa (fiyat tekliflerinin göreceli olarak birbirinden çok farklı olduğu piyasa ; göreceli olarak
çok sayıda yatırımcının bulunduğu piyasa
…'den uzak.
a shot wide of the mark: hedeften uzağa isabet.
a guess wide of truth: gerçekten uzak bir tahmin.
isabetsiz, yanlış, konu/hedef dışı, amaçtan/hedeften uzak.
be wide of the mark: yanlış/isabetsiz
tahmin etmek, hedefi tutturamamak.
borsanın açılışında menkul kıymetlerin arz ve talep fiyatları arasında epey farklılık bulunması
(borsada satışa çıkarılan fiyatlar ile teklif edilen fiyatlar arasında anormal bir fark olması
büyük fiyat farkları
İsim
geniş kasalı araç
İsim, Ulaşım
ulus çapında tepki görmek
Fiil
uzak durmak, kaçınmak, çekinmek, içtinap etmek,
den. alarga durmak.
You should give him a wide berth: Ondan çekinmelisin/kaçınmalısın.
to give a wide berth to a ship: bir geminin uzağından geçmek.
bir geminin açığından geçmek
Fiil
kıyıdan açık geçiniz !” uyarısı
çok geniş bir dağıtım bölgesi olmak
Fiil
çok geniş bir dağıtım bölgesi olmak
Fiil
zengin mal çeşidi olmak
Fiil
insanları çok tanımış olmak
Fiil
belli bir sanayi topluluğuna özgü ücret pazarlığı
bir şehrin turunu yapmak
Fiil
ülkenin her yerinde yapılan reklam
geniş bir alana yayılmak
Fiil
kayıp çocuğu bulmak için bakılmadık yer bırakmamak
Fiil
çok çeşitli mal satmak
Fiil
her yerde geçerli akreditif
dünya çapında teminat veren poliçe