-worth

  1. Suffix -lik, … değerinde(ki).
    pennyworth: bir penilik (kuruşluk), bir peni değerinde.
değer, lâyık, şayan.
be worth: değmek.
It's worth seeing: Görmeye değer.
This book is
worth reading: Bu kitap okumaya değer.
advice worth taking: tutmaya değer öğüt.
It is worth the money: Bu fiyata değer.
It's not worth a cent: Beş para etmez.
to be worth while: harcanacak zamana değmek.
to be worth its weight in gold: altın gibi değerli olmak, ağırlığı kadar altına değmek.
In the desert a bottle of water is often worth its weight in gold.
Adposition
değerinde, kıymetinde, eder.
That book is worth $8. Adposition
… sahibi, -lik.
He is worth millions: Milyonların sahibidir, milyonluk adamdır.
die worth a
million: bir milyon bırakarak ölmek.
It would be as much as my life is worth to do this: Bunu yapmak hayatıma mal olabilir.
Give me two dollar' worth of cheese: Bana iki dolarlık peynir veriniz.
I tell you this for what it is worth: Pek önemli değil (
bazen: doğru olup olmadığını bilmiyorum) fakat size söyliyeyim.
Adposition
(manevî) değer, kıymet, meziyet, fazilet.
men of worth: değerli kişiler. Noun
(maddî) değer, kıymet, yarar, fayda.
His worth to the world is inestimable. Noun
(para olarak) değer, karşılık.
get one's money's worth: harcadığı paranın değerini/karşılığını
almak/çıkarmak.
She got her money's worth out of that coat. 4. -lik.
ten cent's worth of candy: on sentlik şeker.
Noun
servet zenginlik, varlık.
His personal worth is several million. Noun
vaki olmak, çıkmak, zuhur etmek, vuku bulmak, başına gelmek.
Woe worth the day: O güne lânet olsun!

Woe worth the man: O adama lânet olsun!
Verb
zahmetine değmek Verb
çok daha iyi yöntem
uçabilir
milyoner olmak Verb
(bedel) etmek Verb
etmek Verb
yılda yüzbin dolar geliri olmak Verb
paha biçilmemek Verb
değeri ödenememek Verb
para etmek Verb
ekmeğini hak etmek Verb
helal olmak Verb
altınla tartılacak kadar değerli olmak Verb
ödenilen para karşılığı olmak Verb
zahmetine değmek Verb
sermaye net değeri (bir işletmenin borçlar çıktıktan sonraki varlıklarının değeri
sermaye net değeri
şirket özsermayesi
şirket öz sermayesi
net değere bölünen borçların tümü
arkasında milyonluk servet bırakarak ölmek Verb
ekonomik değer
net değer
son haddine kadar.
olanca gücüyle.
He ran for all he was worth: olanca gücüyle koştu.
son haddine kadar
ne olursa olsun
ne (pahasına) olursa olsun.
parasının karşılığını almak Verb
ödediği paranın karşılığını almak Verb
parasının karşılığını almak Verb
ödediği paranın karşılığını almak Verb
ne ödediyse karşılığını almak Verb
Ben bundan âlâsını bilirim.
kıymetlendirmek Verb
Değer mi?
On para etmez.
I don't care a dime: Umurumda değil/bana vız gelir/bana ne/metelik vermem/bence farketmez.
şeytana çarık giydirmek Verb
pasif toplamının öz sermayeye oranı
pasif toplamının özsermayeye oranı
hayat yaşamağa değer
ölçmek Verb
harcanan paraya değer, emeğin/masrafın karşılığı.
You've had your money's worth: Masrafını bol bol çıkarttın.
büyük bir şirketin yan kuruluşlarının bu gruba dahil olmaktan ötürü kazançlı çıkacakları yerde zarar görmeleri Noun
net varlık
öz varlık
(US) (bilanço) özsermaye
özvarlık
öz kaynak
beş para etmemek Verb
beş para etmemek Verb
beş para etmemek Verb
metelik etmemek Verb
yediği ekmeği hak etmemek Verb
ekmeğini hak etmemek Verb
harcanan baruta değmez
harcanan barutla fişeğe yazık olmak Verb
zahmete değmemek Verb
zahmetine değmez
değeri az
değersiz
beş para etmez
beş para etmez
beş para etmez
beş para etmez
yaşama ümidi yok/ölümü yakın/ancak bir günlük/bir saatlik ömrü var.
beş para etmez
beş para etmez.
beş para etmez
beş para etmez
(US) beş para etmez
beş para etmez
beş para etmez, değersiz.
beşpara etmez
beş para etmez
hiç değeri olmamak, değersiz olmak.
not worth a whoop: beş para etmez.
Her promises aren't
worth a whoop: Onun vaadine güvenilmez.
düşünülmeye değmez
düşünmeye değmez
değersiz, kıymetsiz, beş para etmez, kâğıdı kadar bile değeri yok.
işe yarasın yaramasın fikrini söylemek Verb
yüz bin lira değer inde mal
net varlık oranı üzerinden kâr
vergilerden sonra net kârın net varlığa bölünmesi
=
put in one's two cents
argo: tartışmada kendi fikrini/düşüncesini ortaya atmak.
metelik vermemek Verb
net maddi varlıklar
maddi varlıklar
Zahmete değmez/Astarı yüzünden pahalı/Yapılan masrafa, harcanan emeğe değmez.
okumaya değer
zahmete değer
zahmete değer
az bir masraftan kaçınıp büyük zarara girmek.
toplam net değer
metelik
(US) fikrini anlatma sırası
mangır
(tartışma esnasında) fikir beyanı, görüşünün açıklanması.
parasının karşılığını istemek Verb
Kaç para eder?
. Yapılacak bir iş lâyıkile yapılmalıdır.
düşünmeye değer Adjective
sözünü etmeye değer
milyonluk
(a) saygıdeğer, (b) aldığı para helâl, aldığı parayı/ekmeğini hak eden.
He is not worth his salt: Ekmeğini hak etmiyor.
zahmetine değmek.
I'll make it worth your while: zahmetinizin karşılığını veririm, sizi memnun ederim, karşılığını öderim.