bow

  1. Noun, Textile Industry fiyonk
  2. Maritime Traffic baş
  3. Maritime Traffic prova
  4. Maritime Traffic pruva
  5. (selamlamak için) baş eğmek, reverans yapmak, (başını/vücudunu hafifçe eğerek) selamlamak.
    He bowd
    his head to the crowd.
    to bow to someone: birisine selam vermek.
  6. boyun eğmek, başeğmek, teslimiyet/rıza göstermek.
    to bow to the inevitable: kadere boyun eğmek/razı
    olmak.
    to bow before the storm: fırtınanın dinmesini beklemek.
    to bow someone's opinion: birinin fikrini kabul etmek.
    to bow to the majority: çoğunluğun fikrine katılmak/hürmet etmek.
    to bow (down) to/before someone: (bir kimsenin) ayaklarına kapanmak, dalkavukluk/yaltakçılık yapmak.
  7. eğilmek, bükülmek, aşağı sarkmak.
    The pines bowed low: Çamların dalları aşağıya sarkmışlardı.
  8. baş eğdirmek, boyun eğdirmek, zorla itaat ettirmek, baskı altında tutmak, ezmek, zulmetmek.
  9. eğmek, bükmek.
    The age bowed his head.
  10. baş eğerek ifade etmek.
    to bow one's thanks: teşekkür makamında baş eğmek.
    to bow one's consent:
    başı ile muvafakatini bildirmek.
  11. bow in/out: baş eğerek (selam ve iltifatla) yer göstermek, (içeri/dışarı) davet etmek, buyur etmek.
    to bow someone in: (birine) içeri buyur etmek. to bow someone out: (a) uğurlamak, teşyi etmek, (b) (selam vererek) veda etmek.
  12. kıvırmak, kavis şeklinde eğmek/bükmek.
  13. başeğme, eğilme, reverans, (baş eğerek) selamlama.
    with a bow: baş eğmesi ile, başını eğerek, selamlayarak.
  14. yay: ok atma aleti.
    He drew the bow and sent the arrow to its target.
  15. halaç yayı vb. gibi yay şeklinde herhangi bir alet.
  16. (geometride) yay, kavis.
    bow compass: yaylı pergel.
  17. bowknot ile ayni anlama gelir. ilmek.
  18. fiyonga.
  19. keman vb. yayı.
  20. yayın keman üzerinde tek bir hareketi.
  21. (bkz: bow tie ).
  22. kemer, yay şeklinde kıvrık nesne.
  23. eyer kaşı.
  24. okçu.
    He is the best bow in the country: Memleketin en iyi okçusudur.
  25. gözlük çerçevesi.
  26. temple ile ayni anlama gelir. gözlük çerçevesinin kulağa geçirilen eğri kısmı.
  27. boyunduruk tutamağı: boyunduruğu tutturmak için hayvanın boynu altına geçirilen U şekilli parça.
  28. saatin (zincir geçen) halkası.
  29. gökkuşağı.
  30. yaylı, kavisli, eğri, yay biçiminde.
    bow back = hoop back = loop back: yay (şeklinde) arkalık,
    tek bir parça ağacın bükülmesiyle yapılan sandalye arkalığı.
  31. eğmek, bükmek.
  32. Music yaylı saz çalmak.
  33. hallaç yayı ile atmak.
  34. (a) geminin/uçağın başı, pruva.
    bow-chaser: pruva topu. (b) pruvanın bir veya öbür tarafı.
    on
    the bow: pruvada, baş tarafta.
  35. pruva küreği, sandalın başa en yakın küreği.
  36. geminin pruvasına/baş tarafına ait.
  37. bowman = bow oar ile ayni anlama gelir. pruva kürekçisi, pruvacı.
birçok seçeneği olmak Verb
umudunu yalnız bir şeye bağlamamak, yedek bir plânı olmak, bir plân başarılı olmazsa ötekine sarılmak,
iki tarakta bezi olmak, iki meslek sahibi olmak.
He had two strings to his bow, so when he lost his job as a professor he became a doctor.
arzı endam etmek, ilk olarak görünmek/halk huzuruna çıkmak.
The young pianist made her bow last night
to an appreciative audience.
ikinci bir imkâna malik olmak.
I have still one string to my bow: Benim için bir imkân/olanak daha var.
geminin gidiş yönü ile 45° yapan.
(a) aşk ilâhının yayı, (b) bu yaya benzeyen çizgi, özelikle üst dudak çizgisi.
papyon kravat
yayı germek Verb, Sports
kandilli selam almak Verb
(alkış vb. bekleyerek) ayağa kalkmak veya ileri gelmek.
The conductor had the soloist take a bow.
tebrikleri kabul etmek.
bowman ile ayni anlama gelir. pruva kürekçisi, pruvacı.
yerlere kadar eğilmek.
(birisine) yaltaklanmak, kandilli temenna etmek, dalkavukluk yapmak.
She expects everyone to bow and
scrape to her.
bowing and scraping: yaltakçılık, dalkavukluk, müdahane.
gerçeklere saygı göstermek Verb
eğilmek Verb
swell front
(mobilyada) bombelik, kabarıklık, ön cephenin çıkıntılı oluşu. Noun
parantez bacaklı
çarpık bacaklı
gemi teknesinin düşey kesiti.
şahin ağı: atmaca/şahin yakalamaya mahsus ağ. Noun
bow ile ayni anlama gelir. pruva kürekçisi, pruvacı.
pruva kürekçisi. Noun
çekilmek
istifa etmek Verb
işinıbırakmak Verb
kimseyi kırmadan, kendini rezil etmeden bir işi bırakmak, bir yerden ayrılmak, bir projeden çekilmek, bir işten vazgeçmek Verb
pergel: bir ucunda kalem bulunan bacakları yayla bağlı pergel. Noun
(İngiliz) polis memuru.
(İngiliz) polis memuru.
papyon/kelebek kravat. Noun
kelebek biçiminde bir tür tatlı. Noun
reverans yapmak Verb
boyun eğmek Verb
müdana etmek Verb
baskılara boyun eğmek Verb
birinin fikrine saygı göstermek Verb
teslimiyet göstermek Verb
kavisli pencere, cumba. Noun
tahmin etmek.
to answer at a venture: rasgele cevap vermek,
argo işkembeden atmak.
reverans yapmak Verb
(birisini) kemali hürmetle/derin saygı ile selamlamak.