extreme

English-Turkish Translation

  1. aşırı, müstesna, olağanüstü, çok şiddetli.
    an extreme case: aşırı/müstesna durum.
    (take) extreme
    measures: olağanüstü/çok şiddetli önlemler (almak).
    extreme joy: aşırı sevinç.
  2. azamî, en son, çok büyük, ölçüsüz, son derece.
    The extreme penalty (punishment) in Canada is life
    prison.
    extreme danger: çok büyük tehlike.
    of extreme importance: son derece önemli.
  3. en uç(ta)/kenarda(ki).
    The extreme outlying districts of the city.
  4. en uzak, son haddi/sınırı.
    the extreme end of the road. to carry sth to the extreme limits.
  5. itidalsiz.
    extreme fashions. an extreme mode of dress.
  6. müfrit.
    an extreme conservative. to hold extreme opinions.
  7. son, nihaî.
    extreme hopes.
  8. tam, tamamıyla.
    the extreme opposite: tam tersi/zıddı.
  9. en son had, limit.
    cautious to an extreme.
  10. son uç, intiha, evci bâlâ, son had(di)/kerte(si)/nokta(sı), zıt iki şeyden herbiri.
    the extremes of
    joy and grief: sevinç ve kederin son haddi (aşırı sevinç, aşırı keder).
    the extreme of powerty: fakirliğin son haddi.
    Love and hate are two extremes of feeling.
  11. aşırı uzunluk.
    extremes in dress.
  12. şiddetli önlem/eylem, son haddini bulan durum, ifrat, aşırılık.
    to go to extreme: ifrata kaçmak,
    aşırı gitmek.
    drive someone to extremes: birini ifrata sürüklemek, aşırılığa yöneltmek.
    I won't go to that extreme: İşi o dereceye/raddeye götürmeyeceğim.
  13. Mathematics (a) dış(lar): bir dizide veya orantıda ilk ve son terim, (b) aşıt.
    extreme point: aşıt noktası,
    aşaç noktası, bir işlevin belirli aralıkta maksimum veya minimum noktası.
    extreme subset: aşıt altkümesi.
  14. Logic uç terim: bir tasımın (kıyasın) yüklem veya öznesi.
  15. bitim noktası, münteha.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

extremism
ekstremizm Noun, Politics-Intl. Relations
extremism
aşırıcılık Noun, Politics-Intl. Relations
extremist
aşırıcı Adjective, Politics-Intl. Relations
extremist
ekstremist Adjective, Politics-Intl. Relations
in the extreme
son derece(de), haddinden fazla/aşırı.
He has been generous in the extreme.
the opposite extreme
öbür aşırılık, ifratın tam başka türlüsü, zıt-aşırılık, tefrit.
to go from one extreme to the other:
bir aşırılıktan öbürüne (ifrattan tefrite) gitmek.
the other extreme
öbür aşırılık, ifratın tam başka türlüsü, zıt-aşırılık, tefrit.
to go from one extreme to the other:
bir aşırılıktan öbürüne (ifrattan tefrite) gitmek.
extreme case
uç örnek
extreme devotion
fedakârlık
extreme laziness
mızmızlık
extreme left
aşırı sol
extreme left wing
aşırı sol kanat
extreme limitation
uç sınır
extreme measures
son çare
extreme measures
birini aşırı önlemler almaya zorlamak Verb
extreme party
münferit parti
extreme penalty of law
ölüm cezası
extreme penalty of the law
idam cezası
extreme penalty of the law
ölüm cezası
extreme poverty
zaruret
extreme poverty
sefalet
extreme shyness
yabanilik
extreme unction
(Katoliklerde) ölmek üzere olan hastaya yağ sürerek başucunda dua okuma. Noun
act with extreme punctiliousness towards one another
birbirine çok kibar davranmak Verb
be reduced to extreme poverty
sefalete düşmek Verb
drive someone to extreme measures
birini aşırı önlemler almaya zorlamak Verb
fix an extreme limitation for a budget
bir bütçenin sınırlarını saptamak Verb
go from one extreme to the other
bir aşırı uçtan ötekine geçmek Verb
hold extreme views
aşırı görüşleri olmak Verb
profess extreme sorrow
çok üzülmüş görünmek Verb
suffer extreme poverty
sefalet çekmek Verb
take extreme measures
zecri tedbirler almak Verb
to go from one extreme to the other
ifrattan tefrite
English-Turkish phrases from Zargan's own database