good and

  1. tamamen, tamamıyla, büsbütün, son derece, aşırı, fazlasıyla, çok.
    He was good and angry: Büsbütün
    öfkelenmişti.
    I'll go when I'm good and ready: Tamamen hazır olunca gideceğim.
    This soup is good and hot: Bu çorba çok sıcak.
üzerinde ipotek vb haklar tesis edilmemiş tapu kaydı
jüri için uygun kişiler
iyi işleyen frenler Noun
kanunen geçerli
iyiyi kötüden ayırmak Verb
temelli/daimî olarak, büsbütün, bütün bütün, tamamıyla.
He has left the country for good.
geçerli ve uygun bir bedel karşılığında Adverb, Law
bir daha dönmemek üzere gitmek Verb
Adem ile Havvanın meyvesini yedikleri için cennetten kovuldukları elma ağacı.
kanuni ve fiili dayanakları olmak Verb
kanunen ve fiilen caiz olmak Verb
İyi Tarım Uygulamaları ve Organik Tarım Daire Başkanlığı Noun, Organizations
malların kullanımına uygun kalitede olması
daktilo ve büro memurları için cazip iş olanakları Noun
iyi ve tıka basa yemek Verb
tıka basa yemek