çıraklık dönemini tamamlamış olmak
Verb
artık hiç şansı kalmamış olmak
Verb
(Br) valizini gümrükten çekmek
Verb
Ana şebeke üzerinden gaz yakıtların dağıtımı (NACE kodu: 35.22)
Noun, Trades-Professions
kalabalığı yararak ilerlemek
Verb
itip kakarak yol açmak
Verb
kalabalıkta zorla ilerlemek
Verb
kalabalıkta kendine yol açmak
Verb
işini acele acele çalışarak bitirmek
Verb
bir serveti yiyip bitirmek
Verb
: acele göz gezdirmek, kısaca göz atmak.
glance through/over a document: bir belgeye şöyle bir
göz gezdirmek.
He glanced his eye over the titles of the articles.
bütün parasını harcamak
Verb
çıraklık dönemini tamamlamak
Verb
çıraklık döneminde olmak
Verb
gelen mektup buları okumak
Verb
gelen mektupları okumak
Verb
liyakatini göstermek
Verb
birinin eşyalarını karıştırmak
Verb
kılıç vb ile vurarak balta girmemiş ormanda kendine yol açmak
Verb
sınavını güç bela kazanmak
Verb
fütursuzca yalan söylemek
Verb
açık açık yalan söylemek
Verb
kasten/göz göre göre yalan söylemek.
They are lying in their teeth.
başkasının hayatını yaşamak
Verb
kendini başkası sanmak
Verb
başkası olduğunu hayal etmek
Verb
Gaz imalatı; ana şebeke üzerinden gaz yakıtların dağıtımı (NACE kodu: 35.2)
Noun, Trades-Professions
US çamurda bata çıka ilerlemek
Verb
çamur içinde bata çıka yürümek
Verb
kalabalıkta ite kaka ilerlemek
Verb
bir sözcüğün üzerini çizerek silmek
Verb
yeteneklerini/nelere muktedir olduğunu göstermek.
Many different problems put the new Prime Minister through his paces in the first months of his term: İktidara gelişinin ilk aylarında karşılaştığı çeşitli sorunlar yeni Başbakanın yeteneklerinin göstermesine vesile oldu.
sınavını kolayca başarmak
Verb
servetinıyiyip tüketmiş olmak
Verb
bütün servetini yiyip tüketmiş olmak
Verb
gelen postayı gözden geçirmek
Verb
malını mülkünü eritmek
Verb
işini çabuk bitirmeye çalışmak
Verb
işinıüstünkörü yapmak
Verb
işini üstünkörü yapmak
Verb
işini acele bitirmeye çalışmak
Verb
birinin pistonu ile bir mevkie geçmek
Verb
birşeyi birinin gözünden görmek
Verb
birşeye birinin açısından bakmak
Verb
birşeyi birinin açısından görmek
Verb
birinin gizli plânlarını farketmek, tuzağına düşmemek.
omuz atarak kalabalığı yarmak
Verb
işini ihmal ederek görmek
Verb
sıvışmak, kaçıp kurtulmak, elinden kaçmak.
let slip through one's fingers: elinden kaçırmak.
kalabalıkta kendine yol açmak
Verb
palavra atmak, bilir bilmez konuşmak, kafadan atmak, saçmalamak.
kafadan atmak, palavra savurmak.
saçmalamak, ne dediğini bilememek, ağzından çıkanı kulağı işitmemek.
kalabalıkta kendine bir yol açmak
Verb
etkinliğini kullanmak
Verb
ite kaka yol açmak, sokuşmak.
Ana şebeke üzerinden gaz ticareti (NACE kodu: 35.23)
Noun, Trades-Professions
maharetle sokulup geçmek
Verb
(tiyatro) rolünün ilk provasını yapmak
Verb
kalabalık içinden kendine bir yol açmak
Verb
trafikte yol bulup ilerlemek
Verb
kendi kazandığı parayla üniversitede okumak
Verb
kalabalık arasından kendine yol açmak.
iyi kötü/kör topal işi başarmak.
He managed to blunder through: İyi kötü işi başardı.
(a) çıkmak, zuhur etmek.
It was a cloudy day, but the sun at last broke through. (b) çığır açmak,
büyük bir engeli aşmak, yeni ufuklar açacak önemli bir keşifte bulunmak.
Scientists hope to break through soon in their fight against cancer. (c) zorluğa rağmen ilerlemek, yarıp geçmek, yarmak.
Our soldiers broken through the enemy's defence line.
(hastalıktan) kurtarmak.
to bring a patience through: bir hastayı kurtarmak.
(a) başarmak, (başarı ile) bitirmek, başarıya ulaştırmak, yapmak, ifa/ikmal etmek, sonuçlandırmak, altetmek,
yenmek.
His strong constitution carried him through his illness: Sağlam bünyesi sayesinde hastalığı yendi.
In spite of a long struggle we succeeded in carrying most of our plans through. (b) desteklemek, destek olmak, zor durumlarda yardım etmek. (c) sürmek, devam etmek, süregelmek.
Feelings that carried through to the present.
(kesip yol açarak) ilerlemek, (arasından) geçmek.
(a) (başarı ile) bitirmek/sonuca varmak, (b) umduğu gibi gelmek/çıkmak, beklenen sonucu almak.
Have your examination results come through yet? (c) tehlikeyi atlatmak, paçayı kurtarmak, kurtulmak, sıyrılmak, geçirmek.
to come through an illness: hastalığı atlatmak.
He came through a difficult operation.
He came through without a scratch: Burnu bile kanamadan kurtuldu. (d)
come through with: (isteneni/bekleneni) yapmak, başarmak, becermek, elde etmek.
He came through with the money he needed to buy that house. (e) içine geçmek, nüfuz etmek, arasından sızmak.
The rain has come through his clothes. (f) (kumaş/elbise vb.) delinmek, yırtılmak.
engelleri kaldırarak yol açmak
Verb
güçlüklerin üstesinden gelmek
Verb
başaramamak, akamete uğra(t)mak, gerçekleş(tire)memek, suya düşmek, vazgeç(il)mek.
His plans fell through: Planları suya düştü.
yavaş yavaş herkesçe bilinmeye başlamak
Verb
sayfalara hızlı bir göz atmak, şöyle bir göz gezdirmek.
sayfalarını karıştırmak
Verb
güçlü bir şekilde hissedilmek
Verb
baskın bir duygu olmak
Verb
(a) (başladığı işi) tamamlamak/bitirmek, (bitirinceye kadar) elden bırakmamak, (başladığı işe) devam
edip sonuca/başarıya ulaştırmak.
When one begins a job, one should try to follow it through: İnsan başladığı işi bitirmeye çalışmalıdır. (b) (golf vb.) topu sürüp hedefe ulaştırmak.
eskimek, yıpranmak, aşınmak.
(a)
get through to: varmak, ulaşmak, bağlantı/irtibat kurmak.
The messenger wasn't able to get through to our cabin in the woods. I can't get through to Paris. I tried to telephone you, but I couldn't get through. (b) bitirmek, tamamlamak.
When you get through (with your work) let's go out. The new law got through. (c) (söz/meram) anlatmak.
I can't get (it) through to him that he must rest. No one can get through her when she's angry. (d) (gün, zaman) geç(ir)mek.
He hardly knew how to get through his days. (e) yaşamını/hayatını sürdürmek, geçinip gitmek. (f) (başarı ile) sona erdirmek, bitirmek.
to get through an examination.
(a) (hastalık vb.) çekmek, katlanmak, duçar olmak, (tecrübe vb.) geçirmek.
go through fire and water:
çok ıstırap çekmek, feleğin çemberinden geçmek, çetin sınav atlatmak.
The country has gone through too many wars. He went through some hard times. (b) yoklamak, gözden geçirmek, iyice incelemek, altından girip üstünden çıkmak, (c) (tasarı, plân, öneri) kabul edilmek, onaylanmak.
The new law has gone through the parliament. (d) sarfedip bitirmek.
She went through all her money. (e) (tren vb.) durmadan geçmek/gitmek. (f) hepsini yapmak, okumak, bitirmek, ikmal etmek.
I went through two books over the weekend. (g) ara(ştır)mak.
He went through his pockets to find a nickel.
borsada belirtilmiş bir fiyat
belirtilmiş bir süre içinde
iptal edilmediği ya da değiştirilmediği takdirde menkul kıymetler ya da emtia alımı ya da satımı emri
(a) (balta ile) keserek yol açmak, (b) acele ile/baştan savma yapmak,
argo şişirmek.
(bir badireden/çetin bir işten) sağ salim çıkmak, ölmemek, sağ kalmak, eceli gelmemiş olmak.
He lived through the Second World War.
içinden yürüyerek geçmek
Verb
(bir işi) bata çıka başarmak, bocalaya bocalaya sonuca ulaştırmak, zorlukla paçayı kurtarmak, herşeye
rağmen gemisini yürütmek/kurtarmak.
to muddle through college: bata çıka koleji bitirmek.
Don't worry, I'll muddle through: Merak etme, bata çıka başarırım.
(kitabı okumadan) sayfalarını çevirmek.
(a) (hastalıktan, krizden vb.) kurtulmak, sağ salim çıkmak/kurtulmak, paçayı kurtarmak, (b) başarmasına
yardım etmek, elinden tutmak, desteklemek.
He had difficulty with his work for the examinations, but his teacher pullled him through.
(işi) sonuna kadar götürmek, peşini bırakmamak, bitirmek.
(a) yapmak, icra/ifa etmek, bitirmek, iyi bir sonuca ulaştırmak, (b) (telefonu) bağlamak, haberleşme
için bağlantıyı sağlamak.
put me through to Mr. S: Beni (telefonda) Mr. S.'e bağlayın/bana Mr. S.'i verin.
(a) (kılıç vb.) saplamak, (kılıç vb. ile) delmek, (b) israf etmek, tüketmek, har vurup harman savurmak.
He soon ran through all his father's money.
Money runs through his fingers: Su gibi para harcıyor. (c) çabucak/aleacele gözden geçirmek.
I'll just run through this list of figures. (d) tekrarlamak.
Let's run through the first scene again. (e) sezilmek, içinde gizli bulunmak.
A feeling of sadness runs through his poetry.
kolayca yapmak/başarmak/ilerlemek.
How did he do in his exam? He absolutely sailed through: Sınavı
nasıl geçti? Kolayca başardı.
(a) iyice/içyüzünü anlamak/kavramak, farkına varmak, gerçeği görmek.
He could see through her lies. (b) başarmak, tuttuğunu koparmak, sonuna kadar sebat etmek/dayanmak.
He saw the project through.
A ton of coal will see us through winter: Bir ton kömür kışa yeter/bizi yaza çıkarır.
bir ürünün perakendecilerdeki satış hızını artırma çabası
Noun
… arkasından/arasından görünmek, sırıtmak.
uykuda geçirmek, uyuklamak, (bir şey seyrederken vb.) uyuyakalmak.
(a) arasına sıkışmak, sıkışıp arasında kalmak, (b)
k.d. güçlükle başarmak/kurtulmak/paçayı kurtarmak.
dosdoğru, baştan başa.
read a book straight through: bir kitabı baştan başa okumak.
doğruluğunu kontrol için biriyle bir metni okumak
Verb
birine rolünü ezberlemede yardım etmek
Verb
içinden geçip gitmek
Verb
etkisini hissettirmek
Verb
(a) baştan başa, tüm olarak, tamamıyla, tamamen.
wet through and through: sırsıklam, tepeden tırnağa
kadar ıslanmış. (b) her bakımdan.
an aristocrat through and through.
aktarmasız tren bağlantısı
ihmalcilik yüzünden dava açmak
Verb
(Br) 50 kilogramdan aşağı yük için navlun ücret
yolculuğun sonuna kadar geçen bilet
son geçerlilik tarihi:
Noun