alt abdomen
Noun, Anatomy
üst batın ultrasonu
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu
Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst batın ultrasonu
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu
Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE)
Noun, Diseases
üst ekstremite kırığı
Noun, Medicine
el ve kol kırığı
Noun, Medicine
sol üst kadran
Noun, Anatomy
sol üst bölge
Noun, Anatomy
sağ üst kadran
Noun, Anatomy
sağ üst bölge
Noun, Anatomy
otostopçuyu alan araba sürücüsü
üst abdomen
Noun, Anatomy
üst batın ultrasonu
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu
Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst batın ultrasonu
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu
Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi
Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi
Noun, Medicine
yukarı hava tabakası: troposferin orta tabakası.
üst hava tabakası, troposferin üst tabakası.
büyük harf(lerin bulunduğu kasa), üst kasa.
=
upper house: Lordlar Kamarası.
(Br) yüksek sınıflar
Noun
üstün/avantajlı durum, hâkim durum.
get/have the upper hand: üstün olmak, üstün/galip gelmek,
dediğini yaptıracak güçte olmak, kudreti elinde tutmak.
The nation had got the upper hand now.
şehrin yüksek gelirlilerinin oturduğu kesim
yüksek maaş dilimleri
Noun
üst ikincil öğretim (Kaynak:
CEDEFOP)
Noun, Education-Training
(Br) yüksek yönetici sınıf
bir tahtası eksik olmak
Verb
üstünlük sağlamak, öne geçmek, avantaj sağlamak, bir adım önde olmak, bir adım öne geçmek, kontrolü ele
geçirmek, dizginleri ele almak
Verb
üstünlük sağlamak, öne geçmek, avantaj sağlamak, bir adım önde olmak, bir adım öne geçmek, kontrolü ele
geçirmek, dizginleri ele almak
Verb
üstünlük sağlamak, öne geçmek, avantaj sağlamak, bir adım önde olmak, bir adım öne geçmek, kontrolü ele
geçirmek, dizginleri ele almak
Verb
gözünün yaşına bakmamak
Verb
metin olmak, (felakete) cesaretle göğüs germek, kendine hâkim olmak, fütura/korkuya kapılmamak, cesaretini/metanetini kaybetmemek.
cesaretini kaybetmemek, soğukkanlı olmak.
cesur olmak, cesaretini/soğukkanlılığını yitirmemek, korkuya/paniğe kapılmamak.
Although he was having some trouble with the engine, the pilot kept a stiff upper lip and landed the plane safely.
Verb
(Br) Lordlar Kamarası'na önerge sunmak
Verb
zor durumda sakin görünümünü verme
ülkeye hâkim olan zenginler zümresi.
aşağı tükürsem sakalıma yukarı tükürsem bıyığıma
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka