upper

  1. Adjective üst, üst taraf/kısım.
    upper floor: üst kat.
    Two of his upper teeth were missing: Üst dişlerinden ikisi noksandı.
  2. Adjective (rütbece/mevkice vb.) üstün, yüksek.
  3. Adjective yukarı, kuzey, denizden uzaktaki.
    upper Nile: Yukarı Nil.
    The upper walley of Tiber. upper New York State.
  4. Adjective Jeolojik çağlardan yakın olanı:
    the upper Devonian: Yakın Devon Çağı.
  5. Noun kunduranın üst yüzü.
  6. Noun (vapur/tren) üst ranza/yatak.
  7. Noun tozluk, kumaş getr.
  8. Noun üst kat yatak.
  9. Noun uyarıcı/münebbih ilâç, özellikle
    amphetamine.
  10. Noun sevinç ve mutluluk veren olay/nesne/kimse.
alt batın Noun, Anatomy
alt abdomen Noun, Anatomy
üst batın ultrasonu Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi Noun, Medicine
üst batın ultrasonu Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi Noun, Medicine
üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE) Noun, Diseases
üst ekstremite kırığı Noun, Medicine
el ve kol kırığı Noun, Medicine
sol üst kadran Noun, Anatomy
sol üst bölge Noun, Anatomy
sağ üst kadran Noun, Anatomy
sağ üst bölge Noun, Anatomy
otostopçuyu alan araba sürücüsü
üst batın Noun, Anatomy
üst abdomen Noun, Anatomy
üst batın ultrasonu Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi Noun, Medicine
üst batın ultrasonu Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonu Noun, Medicine
üst batın ultrasonografisi Noun, Medicine
üst abdomen ultrasonografisi Noun, Medicine
yukarı hava tabakası: troposferin orta tabakası.
pazı, kolun üst kısmı.
üst hava tabakası, troposferin üst tabakası.
yüksek tabaka
büyük harf(lerin bulunduğu kasa), üst kasa.
=
upper house: Lordlar Kamarası.
(tiyatroda) galeri Noun
(tiyatro) ikinci mevki
üst sınıf
yüksek gelirli aile
ya da 4
sınıf öğrencisi
palto
yukarıki köşe
kaymak tabakası Noun
zadegân
üst tabaka
üst güverte.
baş
üst kat
(Br) yüksek sınıflar Noun
üstünlük.
üstün/avantajlı durum, hâkim durum.
get/have the upper hand: üstün olmak, üstün/galip gelmek,
dediğini yaptıracak güçte olmak, kudreti elinde tutmak.
The nation had got the upper hand now.
lordlar kamarası
(Br) Lordlar Kamarası
Senato
ayan meclisi
yüksek gelirli aile
şehrin yüksek gelirlilerinin oturduğu kesim
üst çene Noun, Biology
üst sınır Noun
üst ortasınıf
üst orta sınıf
yüksek maaş dilimleri Noun
sağ üst köşe
yüksek okul
üst ikincil öğretim (Kaynak: CEDEFOP) Noun, Education-Training
üst kat
üst kat
(Br) yüksek yönetici sınıf
dünya
kasara Maritime Traffic
bir tahtası eksik olmak Verb
üstünlük sağlamak, öne geçmek, avantaj sağlamak, bir adım önde olmak, bir adım öne geçmek, kontrolü ele
geçirmek, dizginleri ele almak
Verb
üstünlük sağlamak, öne geçmek, avantaj sağlamak, bir adım önde olmak, bir adım öne geçmek, kontrolü ele
geçirmek, dizginleri ele almak
Verb
üstünlük sağlamak, öne geçmek, avantaj sağlamak, bir adım önde olmak, bir adım öne geçmek, kontrolü ele
geçirmek, dizginleri ele almak
Verb
gözünün yaşına bakmamak Verb
metin olmak, (felakete) cesaretle göğüs germek, kendine hâkim olmak, fütura/korkuya kapılmamak, cesaretini/metanetini kaybetmemek.
cesaretini kaybetmemek, soğukkanlı olmak.
cesur olmak, cesaretini/soğukkanlılığını yitirmemek, korkuya/paniğe kapılmamak.
Although he was having
some trouble with the engine, the pilot kept a stiff upper lip and landed the plane safely.
Verb
(Br) Lordlar Kamarası'na önerge sunmak Verb
zor durumda sakin görünümünü verme
yüksek sınıflar Noun
ülkeye hâkim olan zenginler zümresi.
aşağı tükürsem sakalıma yukarı tükürsem bıyığıma
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka