wise

  1. Adjective hikmetli
  2. Adjective akıllı, tebdirli, müdebbir, ferasetli, ârif.
    a wise man.
  3. Adjective makul, akla dayanan, akıllıca yapılan.
    a wise decision. It was wise of you to leave when you did.
  4. Adjective bilgili, bilgin, bilge, geniş bilgi sahibi, mahir, usta.
    wise in the law.
  5. Adjective (a) haberdar, bilen, haberi olan, (b) küstah, edepsiz, arsız, haddini bilmez.
  6. Verb haberdar etmek, bildirmek, bilgi vermek.
  7. Verb (herkesin bildiği bir şeyden) haberi olmak, farkına varmak, anlamak, öğrenmek, aklını başına toplamak,
    akıllanmak, hizaya gelmek.
    He never wised up to the fact that the joke was on him: Kendisi ile alay edildiğinin farkına bile varmadı.
    wise up! Aklını başına topla! Dikkatli ol! Gözünü aç!
  8. Verb yöneltmek, yön vermek, çevirmek, döndürmek.
  9. Noun yol, yöntem, usul, tarz, suret.
    in no wise: hiçbir suretle/veçhile, asla, kat'iyen.
    in some
    wise: bir dereceye kadar.
    on this wise: bu suretle/veçhile, böylece.
Akil İnsanlar Heyeti Proper Name, Politics-Intl. Relations
vergi bakımından istifadesi olmak Verb
nükte yapmak, nükteli söz söylemek.
çapraz
birbirini keserek
(a) haber almak, haberdar olmak, öğrenmek, (b) küstahlaşmak, haddini bilmemek, ukalâlık yapmak.
Don't
get wise with me, young man! Bana ukalâlık yapma (haddini bil), delikanlı!
herhangi bir şekilde
asla
katiyen
hiçbir şekilde
bir dereceye kadar
işten anlar gibi görünmek.
bu veçhile
kuruşu düşünen
birisine (işin içyüzünü/ doğrusunu/herkesçe bilinen bir şeyi) anlatmak, bildirmek.
Put me wiser about
it: Bana bu işin iç yüzünü anlat.
tarifeye göre
anlaşmak Verb
birleşmek Verb
(belirteç eki) -varî, -tarzında/veçhile/yoluyla/yönünde, … itibarıyla, bakımından, bakılırsa.
ör.:
clockwise, otherwise, timewise, nowise, sidewise, edgewise, likewise, weatherwise. -ways.NOT:-wise soneki birçok isimlere takılarak onu
… itibarıyla/bakımından, … ca anlamlı belirteç yapar:
"He is doing well salarywise: maaş bakımından (paraca) durumu iyidir." gibi. Eski İngilizcede çok kullanılan bu şekil son zamanlarda yeniden kullanılmaya başlanmıştır.

Lâkin özellikle yazı dilinde bu tür belirteçlerden kaçınılması tavsiye edilir.
tecrübeli
görmüş geçirmiş
yanlış bir iş yapıldıktan sonra akıl öğretme, tekerlek kırıldıktan sonra doğru yolu gösterme.
ukalâ (dümbeleği), bilgiçlik taslayan kimse. Noun
akıllıca fikir
arif Noun
akil insanlar Noun, Politics-Intl. Relations
akil adamlar Noun, Politics-Intl. Relations
haber vermek Verb
gerçek durumdan haberdar olmak Verb
I'm wise to him/I've got wise to him and his game (= cheating): Onu ve yaptığı dalavereleri/çevirdiği
dolapları bilirim. If you don't get wise to yourself and start studying, you will fail the course: Aklını başına alıp çalışmaya başlamazsan dersi başaramazsın.
iş işten geçtikten sonra akıllanmak/ aklı başına gelmek.
akil insanlar heyeti Noun, Politics-Intl. Relations
akil insanlar heyeti Noun, Politics-Intl. Relations
olan bitenin doğrusunu bilmek Verb
ufak şeylerde tutumlu, büyük şeylerde müsrif olan (kimse).
birini bir şeyden haberdar etmek Verb
acaba gitmeli mi , gitmemeli mi ?