1. İsim vicdan, bulunç, törel bilinç.
    clear conscience: vicdan huzuru/rahatlığı.
    to have a clear (an
    easy) conscience: vicdanı müsterih olmak.
    with clear conscience: vicdan huzuru ile, vicdanen müsterih olarak.
    My conscience is clear: Vicdanım müsterihtir/Vicdanen müsterihim.
    guilty conscience: vicdan azabı.
    He has a bad/gulty conscience = He has no conscience: Vicdansızın biridir.
    It would go against my conscience to do it = I would not have the conscience to do it: Onu yapmaya vicdanım elvermez/razı olmaz.
  2. İsim bulunç, vicdanlılık.
  3. İsim bilinç, kendi kendini tanıma.
  4. İsim (dine, yasalara vb.) saygıdan gelen uyum/riayet/imtisal.
vicdanıni rahatlamak Fiil
vicdanını rahatlatmak Fiil
vicdanını temizlemek Fiil
vicdanını rahatlatmak Fiil
vicdanına sormak Fiil
vicdanı rahat etsin diye
din ve vicdan özgürlüğü İsim, Hak ve Özgürlükler
vicdan azabı çekmek, vicdanen muazzep olmak.
It will be on my conscience: İçimi rahatsız edecek/vicdan azabı çekeceğim.
yüreğine oturmak Fiil
vicdanını hafifletmek Fiil
vicdanının sesini dinlemek Fiil
vicdanına fazla yüklenmek Fiil
vicdanını yoklamak Fiil
içini rahatlatmak Fiil
vicdanı rahat etsin diye
vicdanını yükten kurtarmak Fiil
bir sırrı açığa vurmak Fiil
geniş yürekli olma
hak duygusuna karşı
vicdan azabı İsim
vicdanın sesi
vicdan sorunu
temiz vicdan
iç huzuru
vicdan rahatlığı
temiz vicdan
vicdan mücadelesi
vicdanın emri.
Follow/obey the dictates of your own conscience.
gönül rahatlığı
vicdan azabı çekmek Fiil
vicdanımı müsterih kılmak için
vicdan hürriyeti
vicdan özgürlüğü İsim, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
inanç özgürlüğü İsim, Din ve İnanç
din ve inanç özgürlüğü İsim, Din ve İnanç
suçluluk duygusu
vicdan azabı İsim
suçlu vicdan
yüreği götürmemek Fiil
vicdan azabı çekmek Fiil
vicdansız olmak, iyiyi kötüyü ayırt edememek.
He has no conscience, he would steal anything from anybody.
vicdan azabı çekmek Fiil
(a) vicdanen.
I couldn't do such a vicked thing in all conscience: Vicdanen böyle bir kötülüğü
yapamam/Onu yapmaya vicdanım müsaade etmez. (b) doğrusu, şüphesiz, kesinlikle, mutlaka, hiç kuşkusuz.
(a) vicdanen.
I couldn't do such a vicked thing in all conscience: Vicdanen böyle bir kötülüğü
yapamam/Onu yapmaya vicdanım müsaade etmez. (b) doğrusu, şüphesiz, kesinlikle, mutlaka, hiç kuşkusuz.
(İngilterede) baş yargıç.
vicdan hürriyeti
vicdanı muazzep olmak Fiil
birinin içine oturmuş olmak Fiil
bir vicdan meselesi yapmak Fiil
bir şeyi vicdan meselesi yapmak.
vicdan meselesi.
I can't advise you on such a question; it's a matter of conscience.
vicdani
vicdani sebeplerle
vicdan azabı İsim
vicdan meselesi
vicdan baskısı
vicdan azabı İsim
din özgürlüğü
vicdan özgürlüğü
toplumsal vicdan
vallahi billahi
vicdanının sesi
vicdanın sesi
geniş yürek
kişileri vicdanî/dinî kanaatlerine aykırı yasalara uymaktan muaf tutan yasa hükmü.
vicdanen rahatlamak için iade edilen/mağdura verilen para.
vurdum duymaz
vicdan azabı içinde olan
vicdan azabı içinde
vicdan azabı çeken.
vicdanen rahatlamak için.
He gave her back the money he'd stolen, for conscience's sake.
din/politika sebebiyle mahpus.
Vicdanım üzerine yemin ederim.
Vicdan ve Toplanma Hürriyetlerinin Korunması Hakkında Kanun Özel Isim, Hukuk