bütün bunlar yetmezmiş gibi, bunlar da yetmezmiş gibi, üstüne üstlük
                        
Zarf                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bütün bunlar yetmezmiş gibi, bunlar da yetmezmiş gibi, üstüne üstlük
                        
Zarf                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kendi başına başa çıkmak
                        
Fiil                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        işi başından aşkın olmak
                        
Fiil                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        garip/şayanı hayrettir ki, işin garibi/tuhafı (şu ki). 
 He's lived in France for years, but strangely  enough he can't speak a word of French.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        peki, kabul, uygun, münasip. 
 “You can stay here overnight.” “That's fair enough.”
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        kabul, mutabıkız, pekâlâ, anlaştık.
                        
                        
                    
                 
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birine yeteri derecede özgürlük tanımak
                        
Fiil                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        gerçekten, hakikaten, umulduğu/beklendiği gibi, muhakkak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        besbelli, âşikâr, muhakkak, gerçekten, sahiden. 
 I said he would come and sure enough he did: O 
 mutlaka gelir dedim, işte geldi. 
 and sure enough he won the elections: gerçekten de seçimi kazandı.
                        
                        
                     
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        oldukça iyi/ memnuniyet verici. 
 to let well enough alone: işi tadında bırakmak, fazla kurcalamamak.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        çok gülünç/güldürücü/komik, insanı gülmekten bayıltan.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        geçinecek kadar kazanmak
                        
Fiil                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        yeteri kadar beklenirse
                        
Zarf                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        bir mevki için yeterli deneyim sahibi olmak
                        
Fiil                        
                    
                 
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        geçinecek kadar imkânları olmak
                        
Fiil                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Senden/ondan bıktım artık; İllâllah, burama geldi.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        fazla üstelememek, fazla üzerine varmamak, fazla zorlamamak, olanla yetinmek.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (daha kötüye gitmemesi için) işi olduğu gibi bırakmak, daha fazla kurcalamamak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (yolunda giden bir işe) dokunmamak, kendi haline bırakmak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        halinden memnun olmak, mevcut durumu değiştirmekten kaçınmak.
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        fazla üstelememek, fazla üzerine varmamak, fazla zorlamamak, olanla yetinmek.
                        
                        
                    
                 
                
                
                
                
                
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        (a) kımıldanacak yer yok (çok dar yer), (b) iğne atsan yere düşmez (çok kalabalık).
                        
                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        Çamur at, izi kalsın.
                        
Cümle, Deyim                        
                    
                 
                
                    
                    
                    
                    
                    
                        birinin yanlışlarını düzeltmemek, hata yapmasına göz yummak, sonu felakete giden tutumunda serbest bırakmak. 
 
 Give him enough rope and he will hang himself: Bırak kendi haline, sonunda belasını bulacak. (kendi ipini kendi eliyle çekecek).