canının kıymetini biliyorsan.
işi için yanıp tutuşmak
Verb
kibar aşkı: (Ortaçağlarda) kibarların evlilik dışı aşk maceralarında izledikleri kural ve davranışlar.
bir şey elde etmek için gösterilen sahte sevgi
Dr. Garipaşk
Proper Name, Cinema
(birine) âşık olmak, gönül vermek, gönlünü kaptırmak, vurulmak,
k.d. abayı yakmak.
...e sırılsıklam aşık olmak
Verb
ilk aşk,
k.d. ilk göz ağrısı.
karşılık beklemeden, fisebilillâh, pîr aşkına, sırf iyilik olsun diye, hatır için.
Work (just) for love: Fisebilillâh/pîr aşkına çalışmak.
para veya hatır için.
not for love nor for money: ne para ne de hatır için, asla, hiçbir suretle,
olanaksız, imkânsız.
It cannot be done for love or money: Bu ne para ile, ne de hatır için yapılır.
… aşkına, … hatırı için.
For the love of mercy, stop that noise: Allahaşkına kes şu gürültüyü!
Put that gun down, for the love of God.
do something for the love of it: bir şeyi zevk için/hoşlanarak yapmak.
serbest aşk, nikâhsız evlilik, evlenmeden /sorumluluğa katlanmadan karı-koca hayatı yaşama.
Noun
sırılsıklam aşık
Adjective
âşık, tutkun, sevdalı, bağlı.
in love with life: hayata bağlı.
in love with one's work: işine bağlı, işini seven.
severek/seve seve yapılan iş, çıkar karşılığı değil zevk için (gönüllü) yapılan iş.
Noun
aşk, sevda.
to be in love with = to fall in love with: -e âşık olmak/sevdalanmak/tutulmak.
The young pair are in love (with each other): Genç çift birbirine âşık/tutkun.
sevgi, muhabbet.
a mother's love for her child: bir annenin çocuğuna karşı sevgisi.
He sends you his love: Size selam/sevgilerini yolladı.
sevgili, maşuka, yâr, dost.
an old love of mine: eski sevgililerimden biri.
(hitap olarak) sevgili, aziz.
My love: Sevgilim.
What a love of a child: Ne cici/sevimli/hoş çocuk.
aşk macerası, âşıklık, âşık olma.
Aşk Tanrısı/Mabudu/İlâhı (Eros veya Cupid gibi).
iyilik, sevgi hayırhahlık.
the love of one's neighbor.
hoşlanma, tutku.
Her love of books.
sevilen şey, tutku.
The theater was her great love.
(a) Allah sevgisi, (b) Allahın kullarını sevmesi, rahim, merhamet, (c) insanların birbirine göstermesi
gereken sevgi/merhamet/iyilik.
(teniste) sıfır, pata, hiç sayı yapmama.
at love: rakibine hiç sayı kazandırmadan.
He won three games at love.
sevmek, sevgi/muhabbet duymak/göstermek.
All her pupils love her. I love my country. She loves her mother.
âşık olmak, sevdaya tutulmak, gönül vermek.
hoşlanmak, istemek, istek /zevk duymak.
to love music. He loves playing the piano. Most people love ice cream.
“Will you come?” “I should love to.”: “Gelir misiniz?” “Memnuniyetle, seve seve.”
ihtiyaç duymak, yararlanmak, hoşlanmak.
Plants love sunlight.
(a) sevişmek, cinsel temasta bulunmak, (b) sevmek, okşamak.
sevişme, cinsel temas (özellikle birbiriyle evli olmayan kadınla erkek arasında).
Noun
sevda okları: kuartz üzerinde oluşmuş ince parlak iğneler şeklinde kırmızı kahverengi veya siyah titanyum dioksit kristalleri.
Noun
(gençlerin sevgi ve barış simgesi olarak daktıkları) boncuklu gerdanlık.
Noun
sevda büyüsü, sevgi uyandıran sihir.
Noun
piç, gayrımeşru çocuk.
Noun
(ilk Hristiyanlarda) dostluk bağlarını kuvvetlendirmek amaciyle düzenlenen ziyafet.
Noun
dostluk ziyafeti, yeni cemiyetlerde eski Hristiyanların bu ziyafetini takliden yapılan dinî tören.
Noun
şölen, bir kimse şerefine verilen ziyafet.
Noun
kaybeden takımın hiç sayı yapamadığı tenis oyunu.
Noun
çayırgüzeli
(Eragrostis major).
Noun
İki gönül bir olunca samanlık seyran olur. (Malî güçlükler içinde yapılan evlilik için söylenir).
Havada aşk kokusu var.
Sentence
aşk düğümü, sevgi simgesi olarak özel bir şekilde bağlanan kurdele.
Noun
aşk evliliği, yalnız aşk üzerine kurulan izdivaç.
Noun
Beni seviyorsan dostlarımı da seversin.
aşk şiiri
Noun, Literature
aşk iksiri, aşkı/cinsel arzuyu kuvvetlendiren içki.
Noun
(a) kur/flört yapmak, ayartmaya/evlenmeye çalışmak, (b) öpüşmek, koklaşmak, (c) sevişmek, cinsel temasta bulunmak.
sevişmek, cinsel ilişkide bulunmak.
birini sevip okşamak
Verb
biriyle cinsel ilişkide bulunmak
Verb
nefret, düşmanlık, husumet.
There was no love lost between the two brothers.
ne hatır ne de para uğruna elde edilemeyecek şey
çocukça tutku, çocukluk aşkı, gelip geçici sevda.
sevgilerini yollamak
Verb
birbirlerini hiç sevmezler
Noun
ana babanın çocuğun vesayeti üzerinde çekişmesi
ihlasla
Adverb, Religion-Faith
para karşılığı olmadan çalışmak
Verb