(a) St. Peter tarafından kurulmuş olan Roma kilisesi, (b)
apostolic Church ile ayni anlama gelir.
bir havarinin kurduğu kilise.
(a) Papalık yetkisi/otoritesi, (b) Papalık sarayı.
birşeyi görecek kadar uzun yaşamak
Verb
ömrü birşeyi görmeye yetmek
Verb
birşeyi görecek kadar yaşamak
Verb
Görüşmeyeli uzun zaman oldu.
gözünde şimşekler çaktırmak
Verb
gözünde şimşekler çaktırmak.
...'i bir daha gördüğünde
Adverb
...'i bir daha görürsen
Adverb
görmek.
It was so dark I could hardly see. He doesn't see very well in his right eye. We see a lot of each other: Birbirimizi sık sık görüyoruz.
Nothing could be seen of him: Hiç görünürlerde yoktu.
as far as I can see: bence, bana sorarsanız, görebildiğim kadar.
Verb
seyretmek, bakmak.
to see a play.
Let me see! (dur) bakayım! (söz arasında) efendime söyleyim.
seeing that: -e göre, -e bakılırsa
Verb
farketmek, farkına varmak, anlamak.
I see the point of the argument.
He can't see a joke: Şakadan/nükteden anlamaz.
Verb
tasavvur/tahayyül etmek, gözönüne getirmek.
He still saw his father as he was 25 years ago.
Verb
kabul etmek, uygun görmek.
I can't see him as president.
Verb
tanımak, teslim ve itiraf etmek.
He was able to see charming traits in not-so-charming people.
Verb
ileriyi/geleceği/uzağı görmek /tahmin etmek.
He could see war ahead.
Verb
araştırmak, soruşturmak, bakmak, ögrenmek.
See who is at the door.
Verb
bilgisi/tecrübesi olmak, tecrübe ile öğrenmek.
to see service in the diplomatic corps.
Verb
sağlamak, temin/ nezaret/dikkat etmek.
See (to it) that the work is done.
Verb
görüşmek, buluşmak, ziyaret etmek.
I'll see you at your house tonight. He finally saw the ambassador.
Verb
(ziyaretçi) kabul etmek.
The ambassador finally saw him.
Verb
buluşmak, arkadaşlık/flört yapmak.
She's seeing too much of the same boy.
Verb
desteklemek, yardım sağlamak, teşvik etmek.
He's seeing his brother through college.
Verb
geçirmek, eşlik/refakat etmek.
see someone to the door: bir misafiri kapıya kadar geçirmek.
see someone home: birine evine kadar eşlik etmek.
Just see him in, will you? Onu içeri alır mısınız?
Verb
(iskambilde) peyi kabul etmek ve aynı değerde pey sürmek.
I'll see your ten and raise you ten more.
Verb
Konuşmalarda
asla, kat'iyen anlamında şöyle kullanılır:
I'll see you in the hell before I sell you this house: Bu evi asla sana satmam.
I'll see you dead/in hell before that happens: Bu iş kat'iyen/dünyada olmaz.
Verb
düşünmek, hatırlamaya çalışmak.
Let me see- how does that song go? Dur bakayım, o şarkı nasıldı?
Verb
bak(ın)mak, gözlemlemek.
See, the sun is out!
Verb
see daylight: güç bir işe çıkar yol/çare bulmak.
Verb
piskoposluk.
Holy See = See of Rome: Papalık.
Noun
(a) birini geçirmek/yolcu etmek/uğurlamak.
I went to the airport to see him off. (b) birini kapı dışarı etmek.
bir oyunu gözden geçirmek
Verb
bir mücadeleyi sonuna kadar götürmek
Verb
(a) araştırmak, incelemek, tahkik etmek, (b) gereğini yapmak, icabına bakmak, çaresini/yolunu bulmaya
çalışmak.
I'll see to it: ben bu işin icabına bakarım/gereğini yaparım.
This car must be seen to: Bu arabaya baktırmak lâzım.
birşey için hazırlık yapmak
Verb
birşey için düzenleme yapmak
Verb
muharebeye katılmış olmak
Verb
bir şeyi sağlamaya çalışmak
Verb
güç bir durumdan kurtulmayı sağlayacak ilk çareyi görmek
Verb
biri iki (şeşi beş) görmek.
aynı fikirde olmak, her hususta anlaşmak.
dürüst oynamaya çalışmak
Verb
bir gazeteden öğrenmek
Verb
hey! bana bak!
Se here, boys, you mustn't ever do it again!
bir iddiayı incelemek
Verb
aslı faslı olup olmadığına bakmak
Verb
bir iddiayı incelemek bakmak
Verb
tecrübelerle hayatı anlamak.
birini dışarı çıkarmak
Verb
birinin üstesinden gelmek
Verb
birine kapıyı göstermek
Verb
birinin hakkından gelmek
Verb
birşeyin üstesinden gelmek
Verb
işi bitirmek/ sonuna getirmek.
bir evi tetkik etmek
Verb
birşeyi alıcı gözle incelemek
Verb
birşeye alıcı gözle bakmak
Verb
çok öfkelenmek, gözünü kan bürümek, tepesi atmak.
öfkelenmek, gözünü kan bürümek.
birinin ciğerini okumak
Verb
birinin ruhunu okumak
Verb
ileride tehlike/engel görmek/sezmek.
aşırı sarhoşluk sonucunda yılanlar görüyor gibi olmak.
birini daha önce görmüş olmak
Verb
birini etrafta görmek
Verb
birine orada burada rastlamak
Verb
(öfke ile) reddetmek, haddini bildirmek.
I'll see him further first: Ben ona haddini bildiririm.
birisine evine kadar eşlik etmek, birini evine götürmek.
He offered to see her home.
biriyle iş konuşması yapmak
Verb
birine kapıya kadar eşlik etmek
Verb
birine istediğini vermek
Verb
birinin ihtiyacını karşılamak
Verb
birine birşeyin karşılığını vermek
Verb
birini toplantılarda görmek
Verb
müşkül zamanında birinin elinden tutmak/sıkıntısını atlatana kadar yardım etmek.
birşeyi birşeyin ışığında görmek
Verb
birşeyi ele alırken birşeyi göz önüne almak
Verb
birşeyi birşeye göre değerlendirmek
Verb
birşeye birşeyin ışığında bakmak
Verb
birşeyi birşey olarak görmek
Verb
birşeyi birşey olarak kabul etmek
Verb
birşeyin birşey olduğunu düşünmek
Verb
birşeyi birşey saymak
Verb
birşeye sonuna kadar devam etmek
Verb
birşeyi devam ettirmek
Verb
birşeyi sonuna kadar götürmek
Verb
birşeyi sonuna kadar götürmek
Verb
(başına vurulunca) gözünün önünde yıldızlar uçuşmak/şimşekler çakmak.
gözünde şimşekler çakmak, şeşi beş görmek.
garanti altına almak
Verb
gerçeği görmek, işin aslını anlamak.
maksadı anlamak/kavramak.
görülecek yerleri ziyaret etmek
Verb
hayal görmek.
I must be seeing things: I can't believe the neighors have got a new car!
olayları birbirine bağlamak
Verb
(a) iyice/içyüzünü anlamak/kavramak, farkına varmak, gerçeği görmek.
He could see through her lies. (b) başarmak, tuttuğunu koparmak, sonuna kadar sebat etmek/dayanmak.
He saw the project through.
A ton of coal will see us through winter: Bir ton kömür kışa yeter/bizi yaza çıkarır.
sebat etmek, sonuna kadar dayanmak, bitirinceye kadar uğraşmak.
We are determined to see it through whatever the cost: Ne pahasına olursa olsun yapıp bitirmeye kararlıyız.
.: birinin gizli düşüncelerini sezmek, zihninden geçenleri keşfetmek.
(a) araştırmak, incelemek, tahkik etmek, (b) gereğini yapmak, icabına bakmak, çaresini/yolunu bulmaya
çalışmak.
I'll see to it: ben bu işin icabına bakarım/gereğini yaparım.
This car must be seen to: Bu arabaya baktırmak lâzım.
bir şeyle ilgilenmek
Verb
birşeyi sağlama almak
Verb
birşeyi garanti altına almak
Verb
birşeyi garantilemek
Verb
birşeyi biri için yapmak
Verb
birşeyi güvenceye almak
Verb
birşeyden emin olmak
Verb
birşeyi birinin yerine yapmak
Verb
bagaja göz kulak olmak
Verb
anlaşıldı, söylemeye hacet yok!
işte! gördün mü! görüyorsun ya!