yürüyerek bir dakikalık mesafede
elebaşı, bir grubun mütehakkim/gösterişçi önderi.
Noun
yürüyerek posta dağıtan postacı
tesadüfi hareket teorisi (hisse senetleri fiyat hareketlerinin geçmişteki hareketlere bağlı olmadığı
ve belirli bir düzen göstermediği kavramı
grev gözcüsü hattında yürümek
Verb
birini yürüyüşünden tanımak
Verb
yürüyerek on dakikalık mesafe
tıp öğrencisinin son sınıfta kliniklerde çalışması
sevinçten uçmak, etekleri zil çalmak.
Since her engagement she has been walking on air: Nişanlandığından
beri sevinçten uçuyor.
yürümek, yürüyerek/yaya gitmek.
To walk to
town. To walk (for) 5 km.
Verb
yürüyüş yap(tır)mak, gezinmek.
He walked them about the park. walk the floor: adımlamak.
walk the streets: sokaklarda sürtmek, sokak sokak dolaşmak.
walk the wards: viziteye çıkmak.
walk past: yürüyerek (önünden) geçmek.
Verb
yavaş yavaş ilerlemek.
Verb
davranmak, hareket etmek.
To walk in peace. To walk humbly in the sight of God.
Verb
(ruh, hayalet, vb.) görünmek, gezinmek.
Do the spirits of dead walk at night?
Verb
yürütmek, yavaş yavaş gezdirmek/tutup götürmek.
He's walking the dog. To walk a bicycle.
Verb
birlikte yürüyüşe çıkmak.
Verb
adımlamak, adımla ölçmek.
To walk the border.
Verb
yerinden oynatmak.
He typed so hard that the lamp walked right off the desk.
Verb
walk through: ilk provaları yapmak.
Verb, Theatre
yürüyüş, yürüme.
fall into a walk : (koşan at) yürüyüşe geçmek.
Noun
gezi, gezinti, gez(in)me.
go for a walk : gez(in)mek, gezmeye gitmek.
Noun
yürüyüş mesafesi.
not more than ten minutes' walk from the town.
Noun
hal ve gidiş, tavır, hareket, davranış.
Noun
uğraş, meşgale, geçim/faaliyet şekli.
walk of life: meslek, geçim tarzı, toplumsal durum.
A doctor and a worker are in different walks of life.
Noun
gezi alanı, gezinti yeri.
There are many pretty walks in the park.
Noun
topa vurmadan kaleye ilerleyebilme hakkı.
Noun, Baseball
yol, kaldırım, yaya yolu, yürüyecek yer.
Noun
ağaçlar/bitkiler arasındaki dar geçit/yol.
Noun
otlak, evcil hayvanların gezip otlamasına ayrılan kapalı saha.
Noun
(Antillerde) ağaçlık , özellikle kahve yetiştirme alanı.
Noun
topluluk, özellikle uzun gagalı kuşların topluluğu.
Noun
sokak satıcılarının geçtiği yol.
Noun
(polis) hırsızı alıp götürmek
Verb
caddenin karşısına geçmek
Verb
(a) …'den çok daha hızlı ilerlemek, rahatlıkla kazanmak.
My horse just walked away from all others in that race. (b) (kazadan) ucuz kurtulmak.
To walk away from a car crash.
kazadan ucuz kurtulmak
Verb
birine karşı rahat zafer elde etmek
Verb
(a) çalmak, yürütmek, aşırmak. (b) (yarışmada vb.) kazanmak.
To walk away with all the honors. To walk off with the first prize.
burnu bile kanamamak
Verb
burnu bile kanamadan kurtulmak
Verb
(Br) keşide ve tediye yeri ayrı olan poliçe
(Br) tahsil masrafları
Noun
(Br) keşide ve tediye yeri aynı olan poliçe
ilerlemek, ileri yürümek, yürüyerek ilerlemek.
içeri girmek.
walk in!: içeri buyurun!
caddelerde kafile halinde yürümek
Verb
şosenin ortasından yürümek
Verb
(a) yürüyerek ayılmak/kurtulmak.
To walk off a headache. (b) ansızın terketmek.
(a) çalmak, yürütmek, aşırmak. (b) (yarışmada vb.) kazanmak.
To walk away with all the honors. To walk off with the first prize.
ayakları yerden kesilmek
Verb
mutluluktan havalara uçmak
Verb
sevinçten havalara uçmak
Verb
son derece dikkatlı davranmak
Verb
(politikada) krize göğüs germek
Verb
kaldırımın iç tarafında yürümek
Verb
(a) greve gitmek, grev yapmak, (b) (protesto mahiyetinde) terketmek, bırakıp gitmek.
To walk out of a committee meeting.
greve destek vermek
Verb, Employment
bir toplantıyı terk etmek
Verb
toplantıyı terketmek
Verb
yüzüstü bırakmak, terketmek, bırakıp gitmek.
He just walked out on his wife and family without saying a word.
(US) birini terk etmek
Verb
eşlik etmek, beraber gezmek, dolaşmak, kur yapmak.
walk out with a young man: (kız) bir gençle dolaşmak.
kolay zafer kazanmak
Verb
(a) kolayca yenmek, üstün gelmek, baskın çıkmak.
Our party walked over the opposition in the elections. (b) hakaret etmek, kötü davranmak. (c) tepesine binmek, esir gibi kullanmak, her dediğini yaptırmak.
Jill is so friendly and helpful that people walk all over her.
(US) birini dolandırmak
Verb
birini ansızın terk etmek
Verb
birini komşunun kapısına kadar geçirmek
Verb
birinin yakasına yapışmak
Verb
sahne oyuncusu olmak
Verb
kuzu gibi uslu olmak, her söyleneni yapmak, çok itaatli olmak.
That new teacher really make the students walk the chalk.
kuzu gibi uslu olmak, her söyleneni yapmak, çok itaatli olmak.
That new teacher really make the students walk the chalk.
kuzu gibi uslu olmak, her söyleneni yapmak, çok itaatli olmak.
That new teacher really make the students walk the chalk.
güvertede gidip gelmek
Verb
(tıp öğrencisi) hastahanelerde çalışmak.
(korsan vb. zoru ile) geminin yan tarafından uzanan kalas üzerinden gözleri bağlı yürüyüp suya düşerek boğulmak.
kaldırım orospuluğu yapmak
Verb
az konuşup çok iş yapmak
Verb
semtin her tarafını gezmek
Verb
(tiyatro) rolünün ilk provasını yapmak
Verb
(a) yaklaşmak, (b)
(sirk vb.) girip seyretmek.
walk up, ladies and gentlemen!: Bayanlar,
baylar, buyurun, girip seyredin!
peronda ileri geri yürümek
Verb
salına salına yürümek
Verb
namuslu bir hayat sürmek
Verb
yürüyerek/koşarak geçmek/geçip gitmek.
deniz gören evlerin damındaki balkon.