ınterest

işlemiş faiz
tahakkuk edecek faiz
tahakkuk etmekte olan faiz
nemalanmak Verb
faiz ödemek Verb
faiz ile birlikte
yıllık faiz Noun, Banking
peşin ödenen faiz
faizi hesaplayıp bulmak Verb
... kadar faiz üzerinden
halkın gösterdiği ilgi
banka faizi
faiz getirir
mülkiyeti başkasına ait eşya üzerinde akitten doğan yararlanma hakkı
deniz ödüncü faizi
alıcı çıkarı
alıcı menfaati
faizi sermayeleştirmek Verb
faiz tutarını hesaplamak Verb
menkul eşya üzerinde hak
sınıf çıkarı
sınıf menfaati
ortak menfaat
ortak menfaat Noun
ortak çıkar
birleşik faiz
masrafları karşılayan faiz
şarta bağlı istihkak
şarta bağlı hak
tüketici ilgisi
şarta bağlı hak
yakında doğması olası hak
süren ilgi
sermayenin çoğunluğu
kontrol hissedarı
ilgi yaratmak Verb
ilgi çekmek Verb
alacağa geçirilen faiz
matluba geçirilen faiz
memlekette adet olan faiz
müşterinin ilgisi
gecikme (temerrüt) faizi
gecikmiş faiz
direkt menfaat
faiz almak Verb
kademelendirilmiş faiz
mülkiyetten başka bir hak
beklenen haklar
faizsiz
üç yüz altmış gün üzerinden hesaplanan faiz
(US) 360 gün üzerinden hesaplanan faiz
365 gün üzerinden hesaplanan faiz
aşırı faiz
müspet ziyan
ek faiz
sermaye payı
mali menfaat
gelecekteki beklenen çıkarlar
umumi menfaat
ilgi doğurmak Verb
ilgi uyandırmak Verb
artan oranlı faiz
farz edilen faiz (sermaye için ödenmediği halde üretim masrafı olarak telakki edilen faiz miktarı
gittikçe artan ilgi
taksit faizi Noun
sigorta edilebilir faiz
ilgi, alâka, merak.
I have no interest in politics. He's showing some interest in music.
feel/take
an interest in someone/something: bir kimseye/şeye karşı ilgi duymak/göstermek.
feel/take no (further) interest in someone/something: bir kimseye/şeye karşı (artık) ilgi göstermemek.
Events that arouse great interest: Büyük ilgi uyandıran olaylar.
ilginç şey, ilgi/merak/alâka uyandıran nesne, ilgilenilen kimse/şey/konu.
She is his current interest.
His only interest is chess. Eating seems to be his only interest in life. 3, ilginçlik, ilgi çekme/merak uyandırma/zevk verme niteliği.
questions of great interest: çok ilginç sorunlar.
Suspense adds interest to a story.
pay, hisse.
He has sold his interest in the company.
have an interest in an estate: bir mülkte hissesi olmak.
(bir kimsenin hisse sahibi olduğu) mal, ticaret, (ticarî) girişim vb..
interests: ekonomik hayata hâkim grup. the business interests: büyük ticarî kurumlar. the
landed interests: arazi/mülk sahipleri. the brewing interest: bira fabrikatörleri.
çıkar, yarar, menfaat.
American interests in the Middle East: Orta Doğuda Amerikan menfaatleri.

look after one's own interest: kendi öz çıkarlarını kollamak.
It is to your interest to do it: Onu yapmak senin yararınadır.
kâr, menfaat, şahsî çıkar, fayda.
to be guided by interest alone: sırf menfaat peşinde koşmak.
(a) faiz, ürem, (b)
interest rate ile ayni anlama gelir. faiz oranı/yüzdesi.
simple/compoud
interest: basit/mürekkep faiz.
Pay 9% interest to a loan.
Public Finance
ilgilendirmek, alâkadar etmek, ilgisini/alâkasını/dikkatini çekmek/celbetmek, merak uyandırmak.
Mystery
stories interest him greatly.
… için önemli olmak, önemle ilgilenmek/karışmak.
ortak/hissedar etmek.
faiz Noun, Economics
faiz hesabı
faiz arbitrajı (faiz oranları arasındaki farktan kâr etmek amacıyla yapılan arbitraj
faiz bakiyesi
(US) faiz bakiyesi
faiz getiren
faiz tahvili (öteki tahvillerin faizini ödemek için çıkarılan tahvil
borçlunun faizi nakden ödemediği zaman faiz yerine verdiği tahvil
faiz tahvili
faiz haddi
faiz tavanları (ödenecek faiz oranına koyulan en yüksek sınır
faiz tavanları Noun
faiz kuponu
faiz harçları Noun
faiz klozu
faiz hesabı
faiz kuponu
faiz kuponu (faiz alabilmek için yırtılıp faizi ödeyecek olan kuruluşa ibraz edilen kupon
faiz mahsubu
faiz farklılığı (aynı vadeli yatırımlar için iki ayrı ülkece uygulanan faiz nispetleri arasındaki fark
vadesi gelen faiz
elde edilen faiz
faiz masrafı
faiz formülü
menfaat topluluğu
faiz geliri
faizin yükselmesi
tahsil edilecek ve ödenecek faizler ile kredilerden alınacak faizler arasındaki fark
faiz marjı
bankaların aldıkları faizlerle verdikleri faizler arasındaki farkın alınan faizlere oranı
faiz gelirine faiz yürütülmesi
faiz dönemi
faiz kârı
faiz haddi
faiz tahsilatı
tahsil edilecek faiz
faiz gelirleri Noun
faiz tasarrufları Noun
sarmak Verb
faiz duyarlığı
(vesayet mahkemesi) bir tereke ile ilgili bulunan şahıslar arasında o terekeyi idare hakkına ait dava
faiz cetveli
faiz üstüne faiz
faiz belgesi
faiz varantı
hazine bonosu veya adi hisse senedi veya benzeri senetlere ait faiz ödemesini yapması için bir bankaya verilen yetki belgesi
faiz getirisi
yatırım ilgisi
müşterek menfaat
ortak menfaat
ilgisi kalmamak Verb
yasal faiz Noun, Law
kanuni faiz Noun, Law
hayat boyu yararlanılan menfaat
kredi faizi
yerel çıkar
ilgisini kaybetmek Verb
kârlı iş
çoğunluk hissesi
sermayenin çoğunluğu
azami faiz hakkı
azınlık çıkarı
para faizi
sermaye menfaati
karşılıklı menfaat
ulusal çıkarlar
milli menfaat
mevduata faiz ödeme yerine mevduat sahibinden faiz alınması
negatif faiz
negatif faiz (enflasyon oranından düşük faiz
net faiz
nominal faiz
itibari faiz (bir menkul değerin itibari değeri üzerinden ödenen faiz
üçte bir pay
açık pozisyon sayısı Noun, Banking
kendi dalının dışındaki konularla ilgilenme
henüz ödenmemiş faiz
hesaptaki mevcut paradan fazla çekilen miktar üzerinden alınan faiz
gecikme faizi Noun, Contract Law
sermayedeki pay
temerrüt faizi Noun, Law
faiz ödemek Verb
parasal menfaat
artı faiz
zilyetlik menfaati
peşin ödenmiş faiz
hali hazırda ilgi konusu olmak Verb
özel menfaat
özel çıkar
faiz getiren
sigorta edilemeyecek menfaat
servetteki pay
öz sermaye
vergiye tabi faiz
amme menfaati
halkın ilgisi
üç aylık faiz Noun, Banking
tahsil edilmiş faiz
karşılıklı çıkar
borç faizi
işleyen faiz
altı aylık faiz
(deniz sigortası) aşırı sigorta
özel menfaatler
spekülasyon menfaati
depo ücreti
ihtiras
dünyevi çıkarlar
geçici merak
geçici menfaat
büyük ilgi
tahakkuk etmiş ödenmemiş faiz
vergilendirilmemiş faiz
fahiş faiz
hayati önemi haiz menfaatler
büyük ilgi
faizi işlemek Verb
faiz getirmek Verb
faiz getiren