ınto

evin içine almak Verb
tesadüfen karşılaşmak, ânide karşı karşıya gelmek.
(a)
barge in ile ayni anlama gelir. sırasız söze karışmak, manasızca/saygısızca müdahale etmek.

to barge into a conversation. He barges in(to) on our conversations. (b) çarpmak, toslamak.
(Br) işe yaramadığı için atılmış olmak Verb
birşeye gömülü olmak Verb
kesmek Verb
(a) araya girmek, karışmak, müdahale etmek, kesmek, kesintiye/fasılaya uğratmak.
He broke into the
conversation at a crucial moment. (b) (birdenbire) bir işe başlamak/girişmek.
to break into a run. (c) (bir işe/mesleğe) girmek, kabul edilmek, katılmak, dahil olmak.
It is difficult to break into theater. (d)
burst into ile ayni anlama gelir. zorla girmek, tecavüz etmek.
They broke into the store and stole $900. (e) (istemeyerek) bir kısmını kullanmak/sarfetmek, içeri girmek.
He broke into the money he saved: İstemeyerek biriktirdiği paraya girdi.
to break into one's reserves: yedekten sarfetmek.
alkışlamak Verb
birşeyden harcamaya başlamak Verb
memlekete dışardan mal getirmek Verb
davet etmek Verb
birini birşeye sokmak Verb
(a) parçası olarak/içinde (gömme) yapmak/inşa etmek.
The cupboards are built into the walls: Dolaplar
duvarın içine gömme olarak yapılmışlardır. (b) dahil etmek, birşeyin ayrılmaz parçası haline getirmek.
The rate of pay was built into his contract.
tesadüfen karşılaşmak, ânide karşı karşıya gelmek.
(âniden/ansızın/umulmadığı anda) karşılaşmak, raslamak.
Guess who I bumped into on the way to the
office: Daireye giderken kiminle karşılaştım, biliyor musun?
biriyle karşılaşmak Verb
tesadüfen karşılaşmak Verb
(a) dağlamak, dağlayarak damga basmak.
The owner's mark was burnt into the animal's skin. (b)
unutulmayaca şekilde hafızaya nakşetmek.
Habit of obedience was burnt into me as a child.
alev almak Verb
parlamak Verb
her türlü yatırımdan gelir temin etmek Verb
devlet tahvilleri de dahil
bir işletmenin sermayesinden hisse satın almak Verb
meydana/ortaya koymak, getirmek, çıkarmak.
call into being/existence: yaratmak.
The space age
has called into existence a whole new body of scientific and technical words: Uzay çağı birçok yeni bilimsel ve teknik sözcüklerin yaratılmasına yol açtı.
call into play: ortaya koymak, harcamak.
call into play all one's powers: bütün gücünü harcamak.
bir yeri ziyaret etmek Verb
bir şeyi gerçekleştirmek Verb
giriş işlemlerini yaptırmak Verb
kayıt yaptırmak Verb
giriş yapmak Verb
kaydolmak Verb
ikna etmek Verb
(a) (mirasa) konmak, varis olmak.
He came into a large fortune when his father died. (b) başlamak,
(durumunda) olmak, alınmak, katılmak, girmek.
come into fashion: moda olmak.
come into existence: vücut bulmak, var olmak.
come into flower: çiçeklenmek, çiçek açmak.
come into someone's mind: aklına gelmek.
come into consideration: nazarı itibara alınmak.
come into sight: görünmeye başlamak. (c)
come into one's own: gerçek benliğini bulmak, şöhret/itibar/kudret vb. kazanmak, kendini/yeteneğini göstermek.
He didn't really come into his own until he'd won the election for party leader.
miras tevarüs etmek Verb
talep edilmek Verb
oluşmak Verb
gözde olmak Verb
hizmete girmek Verb
görünmek Verb
mirasa konmak Verb
piyasaya gelmek Verb
çok faydalı olmak Verb
dönüştürmek Verb
doluşmak Verb
(a) azaltmak, küçültmek, -e indirgemek/irca etmek, (b) söze karışmak, (c) yarmak, bir parça kesmek.
kâr payını düşürmek Verb
yörüngesine oturtmak Verb
... haline gelmek Verb
(zar ile oynanan) kumarda (bir malı) kazanmak.
(a) (bir şeyi) yemeye başlamak, (b) inceden inceye araştırmak, sıkı araştırma yapmak, tahkik etmek.
The
police is digging into this case. (c) batırmak, daldırmak.
dig fork into meat. (d) (durumunu) sağlamlaştırmak/pekiştirmek.
I had a short time to dig myself into the new job.
tekrar tekrar/kırk defa/defaatle söylemek, söyleye söyleye dilinde tüy bitmek, söyleye söyleye nihayet
kafasına sokmak.
to din cleanliness into someone: bir kimseyi (söyleye söyleye) temizliğe alıştırmak.
She dinned into the child that he mustn't speak to strangers: Yabancılarla konuşmamasını her zaman çocuğa söyledi.
Try to din it into her that … : Ona şu hususu iyice anlat ki …
birinin beynine bir şey sokmak Verb
(şöyle bir) göz gezdirmek, gözden geçirmek, göz atmak.
to dip into a magazine while waiting.
(nehir, ırmak vb.) boşal(t)mak, dök(ül)mek.
The Mississipi disgorges (its waters) into the Gulf of
Mexico at New Orleans. The buses disgorge crowds on the pavements.
sokak kalabalığı içine dalma
parsellemek Verb
birini görevli olarak başka bir yere göndermek Verb
birini bir suikaste katmak Verb
birine iltifatlarda bulunarak bir şeyi satın almasını sağlamak Verb
birini konuşmaya sevk etmek Verb
birinin bir şeye yavaş yavaş katılmasını sağlamak Verb
çekiçle vurarak çakmak
ziyaret etmek Verb
uğramak Verb
ziyaretine gitmek Verb
iyice sinmek/yerleşmek, yer etmek, kökleşmek, zorla nüfuz etmek.
...'e hiç zorlanmadan ulaşmak Verb
piyasada yavaş yavaş yer edinmek Verb
(a) incelemek, değinmek, dokunmak, temas etmek, nazarı itibara almak.
The book does not enter into
the issue of morality at all: Kitap, ahlâk sorununa hiç değinmiyor. (b) girişmek, ulaşmak, varmak.
enter into agreement: anlaşmaya varmak, sözleşme imzalamak. (c) katılmak, taraftar olmak, tarafını tutmak.
enter into someone's feelings: birisinin duygularına katılmak. (d) oluşturmak, bileşimine/terkibine girmek.
… akdetmek Verb, Law
sözleşme akdetmek Verb
bir sözleşme akdetmek Verb
yürürlüğe girmek Verb
kara kuvvetlerine giriş
dönüştürmek, çevirmek.
The dependency was erected into a sovereign state.
evrilerek birşeye dönüşmek Verb
birşeye dönüşmek Verb
birşey haline gelmek Verb
büyüyüp girmek Verb
büyüyerek girmek Verb
(a) başlamak, girişmek.
to fall into conversation. (b) bölünmek, ayrılmak.
The subject falls
into 3 divisions: Konu 3 kısma ayrılır. (c)
fall into error: yanılmak, hataya düşmek.
fall into a habit: bir şeyi âdet edinmek.
fall into temptation: şeytana uymak.
pusuya düşmek Verb
çaresizliğe kapılmak Verb
üzüntüye kapılmak Verb
utanç içinde kalmak Verb
itibarını kaybetmek Verb
kullanılmaz hale gelmek Verb
hizaya gelmek Verb
ikinci dereceye düşmek Verb
şans eseri yapmak Verb
(zaman) uzak, ilerlemiş, geç.
He remembers far into the past: Uzak geçmişi anımsıyor.
We worked
far into the night: Gecenin geç saatlerine kadar çalıştık.
He is far from being well: Hiç iyi değildir.
oturmak Verb
sığmak Verb
birşeye tam gelmek Verb
birden kızmak Verb
öfkelenmek Verb
(yabancısı olduğu bir alanda kısa süren) deneme.
korkutarak/zorla yaptırmak, mecbur etmek.
He frightened the old lady into signing the paper.
to
frighten someone into doing something: birisini korkutup bir işi yaptırmak.
He was frightened into doing it: Onu korkusundan yaptı.
normal hayata dönmek Verb
(a) (okula/müsabakaya vb.) kabul olunmak/girmek.
get into a club: bir kulübe girmek/üye olmak.
(b) (taşıta) binmek.
They got into the car and drove off. (c)
get into bad habits: kötü alışkanlıklar edinmek.
get into the way of doing something: bir şeye alışmak, âdet edinmek.
get someone into the way of doing something: birini bir şeye alıştırmak. (d)
get into a temper: hiddetlenmek, (e)
get something into one's head: (bir fikri vb.) kafasına sokmak, kavramak, anlamak. (f)
get someone into trouble: birinin başına dert açmak, başını belaya sokmak.

NOT

: To get a woman into trouble: Bir kadını hamile bırakmak anlamına gelir, bu deyim dikkatle kullanılmalıdır.
güç duruma düşmek Verb
belaya çatmak Verb
başına bela açmak Verb
başını belaya sokmak Verb
birinin dikkatini çekmek ya da sevgisini kazanmak Verb
güç kullanmak Verb
emaneten vermek Verb
taleplere boyun eğmek Verb
(a) incelemek, araştırmak, irdelemek, tahkik etmek.
The police are going into the murder case.
(b) (birisinin işini) üzerine almak, deruhde etmek. (c) meslek olarak seçmek, intisap etmek.
to go into politics/engineering. (d) (bir sayıya) bölünmek, (içinde) olmak.
Two will go into six: 6, ikiye bölünür.
Three into two won't go: 2, üçe bölünmez.
3 goes into 9 three times. (e)
go into effect: yürürlüğe girmek, (f) (bir yere) ulaşmak, varmak, vasıl olmak.
to go into town/work. (h) (izaha) girişmek.
Let's not go into details, just keep to the main points. Go into an explanation.
ayrıntılara girmek Verb
işletmeye başlamak Verb
(otobüs , gemi) hizmete girmek Verb
bastırmak Verb
üstüne kuvvetle basmak Verb
(a) büyüyüp … olmak, -laşmak.
He's grown into a fine young man.
to grow into a woman: büyüyüp)
kadın olmak. (b) olgunlaşmak, tecrübe kazanmak, (işe vb.) alışmak.
You need time to grow into a job.
gömülü
içine, içerisine, -e/-a, -ye/-ya.
He fell into a ditch. We went into the forest. I finally got into
the bed. Put it into the box. He fell into the hands of the enemy.
Adposition
-e doğru/müteveccihen, … doğrultusunda/istikametinde, -e/-a, -ye/-ya.
He walked into a police station.
He was going into the town.
Adposition
-e karşı/doğru.
He backed into a parked car. Adposition
durumuna, haline.
to grow into a man: büyüyüp adam olmak.
to change water into steam: suyu
buhar haline getirmek.
collect them into heaps: yığınlar halinde toplamak.
translate into another language: başka dile çevirmek.
to join them all into one company: hepsini tek bir şirket halinde birleştirmek.
Adposition
işine, mesleğine, konusuna.
to be into: … ile meşgul olmak, meraklısı olmak.
He's really into
philosophy these days: Bugünlerde felsefeye merak sardı.
He went into banking: Bankacılık mesleğine girdi.
Let's not go into that again: Tekrar bu konuya girmeyelim.
Adposition
(zaman/mesafe) -ye kadar, -ye dek.
Work far into the night: Gece geç vakitlere kadar çalışmak.

A line of men far into the distance.
Adposition
bölü, taksim.
2 into 20 equals 10: 20 bölü 2, 10 eder.
5 into 14 goes 2 and 4 over: 14'te 5 iki defa var, 4 artar. Adposition
yürürlüğe, mer'iyete, mevkii icraya.
put into effect: uygulamak, tatbik mevkiine koymak.
come/go/be
brought/be put into effect: uygulanmak, yürürlüğe girmek/konulmak.
(a) sıraya, hizaya, düzeye, seviyeye, (b) anlaşma(ya), uyuşma(ya).
come into line: anlaşmaya varmak,
anlaşmak, uyuşmak.
bring into line: ikna etmek, anlaştırmak, yola/hizaya getirmek.
He will bring the other members into line and the committee will accept his plan.
fall into line with: -e uymak, … ile anlaşmak.
bir toplantıya davetsiz katılmak istemek Verb
gönlünü yapmak, tatlı sözlerle kandırmak/razı etmek.
He jollied her into going with them.
tanınmaz hale getirmek Verb
(a) üzerine saldırmak/atılmak, (yumrukla vb.) tecavüz etmek, (b) şiddetle azarlamak.
The teacher laced
into his students for not studying.
büyük masraflar açmak Verb
(a) dövmek, dayak atmak, pataklamak, saldırmak, üstüne yürümek.
He laid into the vicious dog wit a
stick. (b) azarlamak.
My parents laid into me for not doing my homework. (c) (sözle/kuvvetle) tecavüz/taarruz etmek.
birini birşeye yöneltmek Verb
(a) -e ortak/sırdaş olmak, (b) (pencere vb.) aç(ıl)mak, (c) (birisini) ortak etme/karıştırmak/iştirak
ettirmek, (d) (bir şeyi başka bir şeye) daldırmak/sokmak/batırmak.
birşeyi birine anlatmak Verb
(sözle veya fizikî olarak) saldırmak, hücum etmek.
I lit into that food until I finished the heel of the loaf.
(a) araştırmak, incelemek, soruşturmak, tahkik etmek, tahkikat yapmak.
He promised to look into the
matter: Meseleyi araştıracağını vadetti.
The police is looking into the past record of the suspect. (b) içine bakmak.
He looked into the box/the mirror/her eyes.
bir şikâyeti ele alıp incelemek Verb
şikâyeti ele alıp incelemek Verb
dönüştürmek Verb
biçim vermek Verb
birini zorla bir yere sokmak Verb
birini zorla bir yere götürmek Verb
birini zorla bir yere sürüklemek Verb
sırra kadem basmak
bir memlekete göç etmek Verb
para yatırmak Verb
bir hesaba para yatırmak Verb
bir hesaba yapılan ödeme
(a) üstüne saldırmak/atılmak, (sözle/eylemle) hücum etmek, (b) sıkı çalışmaya başlamak.
be pitched
into doing something
k.d. ister istemez/zorla bir şeyi yapmaya mecbur olmak.
bağlamak Verb
irtibatlandırmak Verb
dalmak Verb
birine zorla biraz akıl sokmak Verb
işlemek Verb
kasaya para yatırmak Verb
yürürlüğe koymak, uygulamaya koymak Verb
harekete getirmek Verb
tedavüle para çıkarmak Verb
birşeye birşey katmak Verb
anlamını çıkarmak/sezmek, (belirtilen şekilde) anlam vermek, anlamına çekmek.
Don't read anything
into my decision not to run for office: Kararımdan seçime katılmayacağım anlamını çıkarma.
He read into the statement a deep insult: Beyanatta derin bir hakaret anlamı sezdi.
(a) aldatmak, kandırmak.
Jo let the big boys rope him into stealing some apples. (b) kandırarak yardımını sağlamak.
dönüşmek, gelişmek, … haline gelmek.
The talk rounded into a plan.
(a) çarp(ış)mak, (b) tesadüf etmek, karşılaşmak, rastgelmek, (c) baliğ olmak, toplamı … tutmak/ -e varmak,
ulaşmak, (d) karşılaşmak, maruz kalmak, başına gelmek, (e)
run oneself into the ground: çok yorulmak, pestili çıkmak.
borca girmek Verb
beş haneli rakamları bulmak Verb
zor satmak Verb
altı baskı yapmak Verb
(a) büyük bir şevkle/azimle girişmek, (b) fena halde azarlamak, haşlamak, çıkışmak, dövmek, pataklamak.
nüfuz etmek, kavramak.
birini sürgüne göndermek Verb
vitese geçmek Verb, Automotive
yüksek vitese takmak Verb
süzülüp girmek Verb
gümbürtüyle çarpışmak Verb
çığ gibi büyümek Verb
birini susturmak Verb
işlemek Verb
birşeyi birşeye ayırmak Verb
arasına sıkış(tır)mak/tıkmak, sıkışarak arasına girmek.
to squeeze something into a box: bir şeyi
kutuya tıkmak.
squeeze into a small place: dar bir yere sıkışmak/sıkışarak girmek
gözü dalmak Verb
içeri sızmak Verb
gizlice girmek Verb
batırmak Verb
batırma
gömülü
(üye) kabul etmek Verb
tevkif etmek Verb
birşeyi dikkate almak Verb
konuşarak birini bir şey yapmaya kandırmak Verb
(a) saldırmak, üstüne atılmak, (b) sözle hücum etmek.
(a) hızla sarılmak, (b)
argo şiddetle hücum etmek, (c) tutmak.
dönüştürmek Verb
olmak, kesilmek, dönüş(tür)mek, çevirmek.
turn the matter into a joke: işi şakaya çevirmek.
şekerlenmek Verb
sapma
saldırmak Verb
birleştirmek Verb
zorlamak, sokmak, koymak.
birşeyi birşeye dâhil etmek Verb