absolute

  1. salt, mutlak, kayıtsız-şartsız.
    absolute necessity: salt zorunluk, mutlak zaruret.
    absolute
    temperature: mutlak sıcaklık.
    absolute freedom: kayıtsız şartsız serbestlik.
  2. tam, mükemmel, kusursuz.
    absolute ignorance: tam cehalet.
    absolute liberty: tam hürriyet.

    It's an absolute scandal: Bu tam bir rezalettir.
  3. sade, saf, halis, katkısız, karışıksız.
    absolute alcohol: saf alkol.
  4. gerçek, hakikî, kesin.
    absolute evidence: kesin delil.
    They are in absolute distress: Onlar
    gerçek bir sıkıntı/sefalet içindedirler.
  5. Physics mutlak: seçilen birimlerden, başka cisimlerin varlığından veya referans sistemlerinden bağımsız.
    absolute
    humidity: mutlak nemlilik.
    absolute vacuum: mutlak boşluk.
  6. Grammar yalın, mücerret.
  7. tam yetkili, mutlak, otoriter.
    absolute government/monarch.
  8. Tanrı, Kadiri Mutlak.
    The power of the absolute: Tanrı kudreti, ilâhî kudret.
  9. mükemmeliyet, kemal, her türlü kusurdan azade oluş.
mutlakçı Adjective, Philosophy
mutlaklaştırıcı Adjective, Philosophy
terekeyi idare memuru
kayyum ve bu gibi kimselerin sorumluluklarına kefalet eden kefil
gayri kabili rücu kararname
nihai karar
rehin edilen şeyin alacaklıya kalması emri
temyiz edilemeyen kesin karar Noun, Law
kesinlikle kazanmak Verb
(Br) irsi hâsılat icarı
poliçe keşidesinde ödeyecek olan kişinin borcunu şartsız kabulü
salt adres Information Technology
(bellekteki bir yerin makine kodunda kullanılan sayı sistemiyle açıklanan gerçek adresi
mutlak adres
mutlak üstünlük (ticarete girişen iki ülkeden birinin diğerine göre kesin olarak düşük maliyetle üretim
yapması ve ticarete katılması
mutlak avantaj
mutlak üstünlük
salt/mutlak alkol, ağırlıkça %1'den az su içeren alkol.
salt yükseklik, mutlak irtifa: uçak veya roketin yer yüzünden düşey yüksekliği.
mutlak çevirici (bir mutlak çevirici , bir kaynak program komutundaki adres alanı için mutlak bellek adreslerini saptar
mutlak çevirici
hakkın devir ve temliki
kesin alacak devri Noun
alacağın devir ve temliki
bir malın teslimsiz veya hükmen teslim yoluyla temlikini sağlayan satış senedi
sınırsız borç senedi
salt tavan, deniz düzeyinden itibaren uçağın normal uçuş yapabildiği en yüksek düzeç.
mutlak adresleri ve mutlak işletim kodlarını kullanan bir programlama kodu
mutlak kod
mutlak derişim Noun, Physics
mutlak konsantrasyon Noun
mutlak sabit
mutlak kaçakçılık (tarafsız devletçe savaş sırasında taşınan silah ve cephane
mutlak kaçakçılık
başka bir kişinin işini engellemesi ya da yönetmesi söz konusu olmaksızın kişinin işleri tam yetkiyle dilediği gibi yürütebilmesi
salt/mutlak yakınsaklık.
şartsız (yani ipoteksiz) veya mutlak temlik
daha düşük bir ortalama maliyeti gerçekleştirebilen üstünlük
mutlak maliyet üstünlüğü
yerleşik firmaların sahip olduğu
randıman ne olursa olsun
dolayısıyla da yeni işe başlayanlara göre
abkulon: elektromanyetik CGS birim sisteminde elektrik yükü birimi, 10 kulon. Noun
şartsız taahhüt içeren sözleşme
kesin ödenecek borç
kesin karar
mal ve mülklerin ilk sahibine iadesine ilişkin bir ek sözleşmenin söz konusu olmadığı veya ayrı bir senedin
içinde bulunan ve başka bir sözleşmeye ait
kesin sınırlama
mutlak teslim (sahibinin fiilen vermesiyle tamamlanan teslimat
mutlak teslim (bir senedin en basit devir şekli , o senedin üzerindeki tüm haklardan feragat etmek ve
mülkiyeti temlik etmek niyetiyle elden verilmesi
mutlak teslim
mutlak sapma
mutlak inhiraf
salt aygıt Information Technology
tam ehliyetsizlik
hüküm giymiş bir kimseyi cezasız salıverme
mutlak takdir hakkı
serbest takdir yetkisi
mutlak boşanma
eşler sanki ölmüş gibi evliliğin sona ermesi durumu
tahsis edilmeleri ya da kullanılmalarına dayalı etkinlik
sınırlı kaynakların bulunmasına ve bunların en etkin bir biçimde bir araya getirilmesine
dağıtımına
şartsız ciro
salt yanılgı
mutlak hata
mutlak hata (hesaplanan bir sonuçtaki sapmanın, bir sorunun cebirsel işaretine bakılmaksızın büyüklüğü) Noun
mirasçılarına kalan mülk
hâkimiyeti ve tasarruf hakkı olan ve ölünce
vaktinden önce feshedilemeyen yararlanma hakkı
aksine vasiyet bulunmuyorsa
malikinin mülk üzerinde tam
kayıtsız şartsız kontrolü
mutlak frekans
mutlak tekrarlanma sayısı
tekrarlanma sayısı
hayatta olan kimseler arasında bağışlama
elden hibe
elden bağışlama
mutlak kefalet
mutlak garanti
teminat (teminatı veren kişinin borcunu ödeyeceğini veya yükümlülüğünü yerine getireceğini kayıtsız şartsız tekeffül etmek) Verb
şartsız kefil
mutlak garanti
salt nemlilik, mutlak rutubet, birim hacimdeki havada bulunan subuharı kütlesi.
saltık/mutlak düşünce/fikir.
salt ülkücülük, mutlak idealizm.
Hegelcilik, Hegel felsefesi, salt idealizm.
bir şahsın evlenmesine yasal olarak engel olan koşul.
kişinin evlenmesini olanaksızlaştıran engeller Noun
mutlak imkânsızlık Noun
mutlak gelir varsayımı
tüketim harcamalarının sadece cari kişisel tasarruf edilebilecek gelirin bir fonksiyonu olduğunu savunan varsayım
(US) kayıtsız şartsız ciro
üyelik hakları ihlali
mutlak hak
mutlak hukuk
hemen tevarüs edilen şartsız miras
mutlak miras
şartsız miras
mutlak miras (şartsız miras
mutlak mesuliyet
kayıtsız şartsız sorumluluk
kusursuz sorumluluk Noun, Law
mutlak yükleyici
salt yükleyici Information Technology
salt büyüklük: bir yıldızın 10 parsek (32.6 ışık yılı) uzakta bulunan kuramsal gözlemciye görüneceği büyüklük.
mutlak büyüklük Noun, Astronomy
salt çoğunluk, mutlak ekseriyet, oy verenlerin yarısından bir fazlasının oluşturduğu çoğunluk.
salt çoğunluk Noun, Law
salt maksimum/minimum, tarif aralığında işlevin aldığı en büyük/en küçük değer.
mutlakiyet idaresi, mutlak hükümdarlık.
müstebit idare, istibdat idaresi, despotluk.
mutlak monarşi Noun, Sociology
mutlak tekel
yerine başka bir şeyin konmayacağı tek bir ürün veya tedarikçi firmanın bir mal veya hizmet üretimi üzerindeki tekelci kontrolü
salt müzik, bir hikâyeyi vb. canlandırmayıp sırf ses ve âhenge dayanan müzik.
deli saçması
mutlak butlan
mutlak itaat Noun
taahhüdün şartsız yerine getirilmesini öngören yükümlülük
mutlak yükümlülük
nihai karar
son karar
mutlak maliki
bir şeye hem zilyet hem de malik kişi
mutlak malik
asli zilyet
kendi rızası olmadan elinden alınamayacak bir şeyin mülkiyeti
mutlak mülkiyet
kayıtsız şartsız af
affeden tarafça herhangi bir şartın koşulmadığı af
(a) sesin frekansı/perdesi, (b) ses perdesini tanıyabilme veya aynı perdede ses çıkarabilme yeteneği.
tam yetki
mutlak iktidar
mutlak salahiyet
mutlak yetki
hâkimiyet
mutlak tasarruf hakkı
mutlak basınç Noun, Physics
mutlak (reddedilemeyecek) karine
kati karine
doğrudan para birimi miktarı ile ifade olunan mal ve hizmet fiyatı
mutlak fiyat
mutlak öncelik hakkı
bir tasfiye halinde veya şirketin yeniden teşkilat düzenlemesine tabi tutulduğu durumlarda alacaklı haklarının
hissedarların özvarlıklarından önce gel
öncelik ve rüçhan hakkının
mutlak dokunulmazlık
ifşası caiz olmayan bilgiler Noun
mutlak vaat
kesin kanıt
kesin delil
kişinin taşınır mallarda aynı zamanda bunların işgalinde yegâne ve münhasır hakkı olduğu mal
kayıtsız şartsız mülkiyet
herkese karşı serdedilebilen hak
mutlak hak
(Br) bozulmayacak karar
istibdat
mutlak güvenlik
kayıtsız şartsız satış
mutlak ölçek, mutlak sıfır noktasını başlangıç alan ölçek.
kaynakların mutlak hacminin miktar olarak sabit olduğunu ve bir kez kullanıldı mı çoğunlukla bir daha
kullanılmayacağını ifade eder
mutlak tin Noun, Philosophy
mutlak sıcaklık.
tapu sicilinde malik sıfatıyla kayıtlı kimsenin hukuki durumu
hiçbir tereddüde mahal vermeyen sahip olma hakkı
kayıtsız şartsız devir
mutlak birimler Noun, Mathematics
mutlak değer.
mutlak değer Noun, Mathematics
mutlak değer bilgisayarı
verilerin kendi mutlak formunda işlendiği bilgisayar
mutlak değer aygıtı
fakat her zaman tek kutupsallıkta bir çıktı işareti üreten bir transdüktör
büyüklük olarak girdi işareti ve eşit
mutlak sıfır, devinimleriyle ısı üreten zerreciklerin tamamen devinimsiz kalacakları sıcaklık (bu sıcaklık -273°C dir).
mutlak sıfır Noun, Chemistry
zorunluk
mutlak ihtiyaç davası Noun
tam yetkili olmak Verb