breast

  1. Noun göğüs, sine, bağır, gövdenin boyunla karın arasındaki ön kısmı.
  2. Noun meme.
    a baby still at its mother's breast (at breast): henüz meme emen çocuk/meme çocuğu.
  3. Noun elbise göğsü.
  4. Noun (duygu merkezi olarak düşünülen) yürek, kalp, gönül.
    a troubled breast: dertli gönül.
  5. Noun duvardaki çıkıntı (şömine vb.).
  6. Noun, Minerology alın: işçilerin çalıştıkları yüzey.
    breast stoping: alın kazısı.
  7. Noun, Metallurgy açık ocağın ön cephesi.
  8. Noun, Maritime Traffic (a) (bkz: breastfast ), (b) yuvarlak pruva.
  9. Noun göğüslemek, göğüs germek
    We must breast the storms of life: Hayatın fırtınalarına göğüs germeliyiz.
  10. Noun cesaretle ilerlemek/karşı koymak.
    The ship breasted the waves.
  11. Noun (dağa/tepeye) tırmanmak, (engeli) aşmak.
  12. Noun göğüs göğüse gelmek, karşı karşıya/bir hizaya gelmek.
göğsünü bağrını dövmek, dövünmek, feryat figan etmek.
üzüntüden harap olmak Verb
çok üzülmek Verb
dövünmek Verb
güvercin göğsü: kemik hastalığı sonunda göğüs kemiğinin deformasyonu. Noun
güvercin göğsü: göğüs tahtasının dar ve çıkıntılı olması hali. Noun
bir bacanın çevresindeki koruyucu duvar
güvercin göğsü: göğüs tahtasının dar ve çıkıntılı olması hali. Noun
göğüslemek Verb
gergi mili: dokuma tezgâhlarının önünde top halinde sarılacak kumaşı gergin tutan mil. Noun
breastsummer Noun
destek kirişi: vitrin vb. gibi açıklığın üstündeki duvarı tutan kiriş. Noun
meme kanseri Noun, Medicine
meme karsinomu Noun, Medicine
YANLIŞ: göğüs kanseri Noun, Medicine
YANLIŞ: göğüs karsinomu Noun, Medicine
meme kanseri Noun, Medicine
meme karsinomu Noun, Medicine
YANLIŞ: göğüs kanseri Noun, Medicine
YANLIŞ: göğüs karsinomu Noun, Medicine
göğüs matkabı. Noun
koltuk halatı Maritime Traffic
(sandalye vb. gibi bis cismi çıkıntılı bir yerin altına) sıkıca bağlamak.
palamar, gemileri birbirine ve iskeleye bağlayan halat. Noun
hâkimin takdiri
takdir ve kanaati
hâkimin vicdanı
(a) gemiyi yandan çekip rıhtımdan uzaklaştırmak, (b) tahtalarla gemiyi iskeleden uzak tutmak.
yarışı kazanmak Verb
istinat duvarı: bir kazıda toprağın hendeğe göçmesini önleyen duvar. Noun
yatay (eksenli) su çarkı. Noun
itiraf etmek, içini boşaltmak.
herşey itiraf etmek, içini dökmek.
You'll feel better if you make a clean breast: Herşeyi itiraf edersen ferahlarsın.
herşeyi itiraf etmek, içini dökmek, bütün kabahatlerini/günahlarını açıklamak.