false

English-Turkish Translation

  1. Adjective gerçeği yansıtmayan
  2. Adjective gerçek dışı
  3. fos (argo)
  4. yanlış, hatalı.
    false concepts/statement/ideas. Don't make a false move.
    take a false step:
    yanlış adım atmak.
    put a false interpretation on something: bir şeyi yanlış yorumlamak.
    false accusation: yanlış itham/suçlama.
    false start: yanlış başlangıç.
  5. yalancı.
    false witness: yalancı tanık/şahit.
    false testimony: yalancı tanıklık.
    to bear
    false witness: yalancı tanıklık yapmak.
  6. vefasız, hakikatsiz, güvenilmez, hain.
    a false friend. a false husband.
    to be false to one's
    wife: karısını aldatmak.
  7. aldatıcı, yanıltıcı, yanlış yola/hükme sevkedici.
    a false promise.
    raise false hopes: boş
    yere ümit vermek.
    The fugitive left false trail for his pursuers.
  8. sahte, yapma(cık), taklit, düzme, kalp, hileli.
    false documents. false diamonds.
    false scales:
    hileli terazi.
    false bottom: sahte/gizli dip.
    a trunk with a false bottom.
  9. yalan, asılsız, temelsiz, aslı esası olmayan.
    false pride. false sense of security.
    false swearing:
    yalan yere yemin etme.
  10. geçici, muvakkat, takma, sun'î.
    false supports for a bridge: geçici köprü ayağı.
    false teeth:
    takma diş.
    false eyelashes: takma kirpik.
  11. Biology benzer, taklit, yalancı.
    the false acacia. false foxglove.
  12. ayarsız, ayarlanmamış.
    a false balance.
  13. Music falsolu, âhenksiz, yanlış.
    a false note.
  14. yalancılıkla, hile ile, yalan söyleyerek, ihanetle, hainane, sahtekârlıkla.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

be false to one's husband
kocasını aldatmak Verb
be false to one's spouse
eşini aldatmak Verb
be false to one's word
sözünde durmamak Verb
false valuation of one's environment
çevresini yanlış değerlendirme
falsity
batıllık Noun, Religion-Faith
force one's way in under false pretense
yalan dolanla kendine yol açmak Verb
(beard) false
takma
(teeth) false
iğreti
(teeth) false
eğreti
accuse an act as false
bir senedin sahteliğini iddia etmek Verb
big talk false
atmasyon
personation false
sahte kimliğe bürünme
play someone false
(birisine, özellikle aşkta) ihanet etmek, sadakatsizlik göstermek, aldatmak.
His wife played him false.
false accusation
haksız suçlama
false accusation
iftira
false accusation
asılsız suçlama
false accusation
bühtan
false accusation of adultery
kazf Noun, Religion-Faith
false acuse
bkz
false address
yanlış adres
false alarm
yanlış alarm, asılsız tehlike işareti. Noun
false alarm
beyhude/boşuna/yersiz telâş. Noun
false and misleading statement
yanlış ve yanıltıcı beyan
false answer
dava konusu ile ilgili olmakla beraber gerçeğe uymayan veya kötü niyetle verilen cevap
false arrest
yanlış tutuklama, sebepsiz tevkif, yasal bir temele dayanmadan ya da yasaya aykırı tutuklama. Noun
false arrest
hürriyeti tahdit Noun, Law
false attack
şaşırtma saldırı
false attack
hatalı taarruz
false balance sheet
hileli bilanço
false balance sheet
sahte bilanço
false belief
batıl itikat
false billing
(taşımacılık) yanlış ağırlık verileri Noun
false ceiling
asma tavan Noun, Construction
false check (cheque)
(US) Br sahte çek
false claim
sahte veya hileli tazminat veya alacak talebi
false claim
(US)
false claim
iddia
false claim
'e karşı yapılan
false claim
hileli talep
false coin
kalp para
false coin
sahte para
false coin
sahte para basma
false coiner
kalpazan
false coining
kalpazanlık
false colors
yabancı bayrak. Noun
false colors
sahtekârlık, aldatma, göz boyama, gerçeği gizleme. Noun
false conclusion
yanlış sonuç çıkarma
false data
yanlış veri
false date
tahrif edilmiş tarih
false dawn
yalancı/geçici tan, fecri kâzip, tan yerinde gün doğmadan belirip sonra kaybolan aydınlık. Noun
false declaration
yanlış beyan
false declaration
hileli beyan
false declaration
sahte beyan
false demonstration
sahte açıklama
false demonstration
doğru olmayan beyan
false diamond
sahte elmas
false disclosure
yanlış açıklama Noun, Law
false door
sağır kapı
false drops
sahte belgeler Noun
false entry
sahte muhasebe kaydı
false entry
hatalı kayıt ydı
false entry
hatalı kayıt
false error
sahte hata
false evidence
yalancı tanıklık
false face
maske, yüz maskesi.
put on a false face: sahte tavır takınmak. Noun
false fact
sahte vaka
false financial statement
sahte bilanço beyanı
false flag
sahte bayrak Noun
false foxglove
yalancı yüksükotu
(Aureolaria): sıracaotugillerden sarı çiçekli bir ot. Noun
false friend
sahte eşdeğer Noun, Linguistics
false front
sahte cephe
false front
gösteriş
false front
yaldız
false hood
yalan
false horizon
sanal ufuk. Noun
false imprisonment
haksız yere hapis. Noun
false in friendship
hakikatsiz
false information
yanlış bilgi Noun
false information
yalan bilgi Noun
false instrument
sahte vesika
false investments
yanlış yatırımlar Noun
false issue
yanıltıcı dava gerekçesi
false keel
kontra omurga. Noun
false key
saplama
false key
yanlış anahtar
false key
maymuncuk
false lights and signals
yanıltıcı gemi işaretleri Noun
false making
kalpazanlık
false measures
sahte ölçü aletleri Noun
false modesty
sahte tevazu
false money
sahte para
false name
sahte ad
false negative
yanlış negatif Noun, Logic
false news
yanlış haber
false newspaper report
yanlış gazete haberi
false note
falso
false oath
yalan yere yemin
false packed
altındaki bozuk veya düşük kaliteli malı gizlemek için iyi malların üste konulması yoluyla yapılan ambalaj
false papers
sahte evraklar Noun
false personation
bir başkasının kimliğine bürünmek Verb
false personation
aldatma amacı ile yanlış kimlik bildirme (üçüncü kişileri aldatmak ve bir çıkar elde etmek amacıyla başka
bir kimsenin adını ve kimliğini kullanma suç
false plea
davayı geciktirmek için yapılan itiraz
false plea
davacının gerçeğe aykırı olduğunu bilerek sırf davayı uzatmak için yaptığı defi
false positive
yanlış pozitif Noun, Logic
false pregnancy
yalancı gebelik. Noun
false presumption
sahte karine
false pretences
yapmacık
false pretences
dolandırıcılık kastı ile yalan beyanda bulunma
false pretences
sahte iddia
false pretenses
(aldatma niyetiyle) sahte davranış/görünüş/tavır, yalancılık, hile, sahtekârlık.
on/under false pretenses:
sahte hüviyetle/davranışla, sahtkârlıkla, yalanla
Noun
false pride
böbürlenme, şişinme, boş gurur. Noun
false reasoning
yanlış muhakeme
false report
yanlış haber
false representations
bkz
false retrieval
yanlış bilgi elde etme
false return
yanlış gelir beyannamesi
false return
yanlış gelir vergisi beyanı
false rib
yarım kaburga: göğüs kemiği ile birleşmeyen kaburga (insan kaburgalarının 5 çifti böyledir.) Noun
false rumors
asılsız söylentiler Noun
false rumors
asılsız iddialar Noun
false start
(yarışta) hatalı çıkış. Noun
false start
yanlış başlama. Noun
false statement
gerçeğe aykırı beyan Noun, Law
false statement
yanıltıcı ifade
false statement
yanlış ifade
false statement
yanlış beyan
false statement
gerçekdışı beyan Noun, Law
false statement of facts
gerçeklerin çarpıtılarak beyan edilmesi
false step
tökezleme, yanlış adım.
One false step and the climber would fall to his death. Noun
false step
hata, yanlış(lık).
The police were waiting for the suspect to make a false step. Noun
false suspicion
boşuna kuşkulanma
false swearing
(Br) yalan yere yemin
false swearing
yalan yere yemin
false take-off
(uçak) hatalı kalkış
false tears
sahte gözyaşları Noun
false tears
sahte göz yaşları Noun
false teeth
takma diş, protez. Noun
false testimony
sahte tanıklık
false token
sahte vesika veya delil
false topaz
sahte yakut/topaz. Noun
false trade description
malların gerçeğe uymayan tarifi
false vampire
yalancı vampir
(Megatermatidae, Phyllostomatidae): yarasagillerden Afrika, Asya ve Avrupada yaşayan
ve yanlış olarak kan emdiği sanılan hayvan.
Noun
false verdict
haksız verilen jüri kararı
false verdict
yanlış hüküm
false weight
eksik tartı
false weights
sahte tartı aletleri Noun
false witness
yalan beyanda bulunan tanık
false witness
yalancı şahit
false witness
sahte tanık
false witness
yalancı tanık Noun, Law
false witnessing
yalan tanıklık Noun, Law
false words
yalan sözler Noun
bear false witness
yalancı tanıklık etmek Verb
circulate false news
yalan haber yaymak Verb
circulate false news
yanlış haber yaymak Verb
crime of false coining
kalpazanlık suçu
dissemination of a false report
yanlış haber yayma
get off false coin
sahte para sürmek Verb
give a false color
yanıltmak, gerçeği gizlemek.
give false evidence
yalancı tanıklık etmek Verb
give false testimony
sahte tanıklıkta bulunmak Verb
give someone false information
birine yanlış bilgi vermek Verb
having a false note
falsolu
knowingly make a false statement
bile bile yanlış beyanda bulunmak Verb
make a false presentation
yalan beyanda bulunmak Verb, Law
make false representations to sb
birine yalan beyanlarda bulunmak Verb
make false statements
gerçeğe aykırı beyanda bulunmak Verb, Law
make false statements
yalan beyanda bulunmak Verb, Law
making a false entry
yanlış bir muhasebe kaydı düşme
maliciously false imputation
isnat
masquerade under a false name
sahte ad altında dolaşmak Verb
nourish false hopes
boş ümitler beslemek Verb
obtain credit by false pretense
sahtekârlıkla kredi almak Verb
parade a false title
kendini sahte unvan altında tanıtmak Verb
play a false note
falso yapmak Verb
sail under false colors
(a) sahte bandıra ile çıkmak, (b)
mec. sahte kimlik/hüviyet takınmak.
sail under false colors
olduğundan başka türlü görünmek.
sail under false colours
gerçek hislerini saklamak Verb
spread false news
yanlış haber yaymak Verb
spreading false news
yanlış haber yaymak Verb
subscribe a false name
yanlış bir ad altında imza etmek Verb
take a false step
yanlış adım atmak Verb
true - false test
“doğru” veya “yanlış” diye cevaplandırılan sınav.
under false colours
sahte kimlik altında
uttering false notes
piyasaya sahte para sürmek Verb
without any false note
falsosuz
English-Turkish phrases from Zargan's own database