interfere

  1. Intransitive Verb (atın ayakları) birbirine dolaşmak.
  2. Intransitive Verb, Sports (a) kural dışı olarak karşı oyuncuya engel çıkarmak, (b) topu taşıyan oyuncudan kapmak.
  3. Intransitive Verb, Physics girişim yapmak, girişime sebep olmak.
  4. Intransitive Verb çatışmak, zıt olmak/gelmek.
    The claims of two nations may interfere.
kişisel çıkarlarına müdahale etmek Verb
özel menfaatleriyle çatışmak Verb
siz karışmayınız !
karışmak Verb
bir anlaşmazlığa müdahale etmek Verb
aile kavgalarına müdahale etmek Verb
aile kavgalarına müdahale etmek Verb
birinin işine müdahale etmek Verb
kendisiyle alakası olmayan şeye karışmak Verb
karış(tır)mak, kurcalamak, müdahale etmek.
Please don't interfere in my business. Police interfered
to stop the riot. Don't interfere with this machine.
engel/mani olmak, zarar vermek, zararı dokunmak, (kötü yönde) etkilemek, bozmak, altüst etmek.
Noise
interferes with my work. The weather interfered with our plans. I will come on Sunday if nothing interferes.
sarkıntılık etmek.
The little girl was interfered with by her babysitter: Bakıcısı küçük kıza sarkıntılık etti.
(bir patent) başvurusuyla çatışmak Verb
özel işe müdahale etmek Verb
birinin çıkarlarına zarar vermek Verb
birinin planlarını engellemek Verb
birinin planlarına mâni olmak Verb
birinin servetine halel getirmek Verb
adaleti engellemek Verb
adaletin işlemesine engel olmak Verb
adaletin normal seyrini engellemek Verb
yerleşik hükümete saldırmak Verb
bir kuralın uygulanmasını engellemek Verb
eğlencenin görevi engellemesine izin vermek Verb