jab

  1. dürtmek, itmek.
    He jabbed his finger at me.
  2. batırmak, saplamak, (ucu keskin bir şeyi hızla) daldırmak.
    He jabbed his fork into the potato. She
    jabbed her knitting needles into a ball of wool.
  3. (yumruk vb.) hızla vurmak.
    jab at sth: bir şeye üstüste darbeler indirmek, habire vurmak.
    She
    could hear him jabbing viciously at the keys of typewriter.
  4. dürtme, dürtüş, itme, itiş.
  5. batırma, saplama.
  6. (hızlı/kısa) darbe, vuruş.
    He gave it a sharp jab: Ona hızla vurdu.
  7. iğne, enjeksiyon, şırınga.
    job ile ayni anlama gelir.