pretty

English-Turkish Translation

  1. Adjective güzel.
    She looks much prettier with long hair than with short hair.
  2. Adjective hoş, iyi, âlâ.
  3. Adjective (kulağa) hoş, âhenkli, hoşa giden.
    a pretty tune.
  4. Adjective lâtif, sevimli.
  5. Adjective (mizahî anlamda) epey büyük, dehşetli, müthiş.
    This is a pretty mess.
  6. Adjective büyük(çe), önemli, hatırı sayılır.
    a pretty sum. He made a pretty fortune by selling all his land for building.
  7. Adjective cesur, yiğit.
  8. Noun
    pretties: güzel elbiseler, ciciler, ziynet eşyası, cicili bicili şeyler.
  9. Noun (hitap ederken) güzel (kimse).
    Come here, my pretty: Güzelim, buraya gel.
  10. Adverb oldukça, epeyce, hemen hemen.
    Her work was pretty good.
    I'm pretty sure that he'll say yes:
    Evet diyeceğine hemen hemen eminim.
  11. Adverb hayli, çok, fazlasıyla.
    The wind blew pretty hard.
  12. Adverb güzelce, güzel bir şekilde.
  13. Verb güzelleştirmek, süslemek, çeki düzen vermek.
    to pretty oneself for a party. to pretty up a room.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

bring one's pigs to a pretty the wrong market
yanlış ata oynamak Verb
fill one's glass to the pretty
bardağını ağzına kadar doldurmak Verb
sit pretty
(ticarette, toplumsal hayatta) başarılı olmak, işleri yolunda gitmek.
With profits up 125% their company is sitting pretty.
sitting pretty
(a) üstün/avantajlı durumda, (b) rahat, keyfi yerinde, zengin, başarılı, müreffeh, dünya umurunda değil, kekâ.
to be sitting pretty
iyi bir işi/yeri olmak.
pretty good
iyice
pretty good
zararsız
pretty kettle of fish
ayıkla şimdi pirincin taşını
pretty mess
ayıkla pirincin taşını
pretty much
hemen hemen (aynı), aşağı yukarı.
I told him pretty much what you just told me: Senin bana söylediklerini
hemen hemen aynen ona söyledim.
pretty nearly
hemen hemen, aşağı yukarı.
She told him pretty nearly all the secrets of her married life.
pretty nearly the same
hemen hemen aynı
pretty penny
yüklüce para
pretty penny
epeyce para
pretty pretty
abartılı güzel
pretty soon
neredeyse
pretty soon
hemen hemen
pretty state of affairs
gel de işin içinden çık
pretty thing
cici
pretty well
âdetâ, hemen hemen.
pretty well
hemen hemen.
The work is pretty well finished.
pretty well all: hemen hemen hepsi.
pretty well off
hallice
a pretty kettle of fish
kargaşa
a pretty pass
çıkmaz, sarpa sarmış.
a pretty penny
çok/külliyetli para, epeyce/bir hayli para.
This car cost them a pretty penny.
a pretty penny
pahalı.
cost a pretty penny: pahalı olmak.
a very pretty woman
bir içim su
as pretty as a (picture)
resim gibi (güzel
be in pretty good shape
formunda olmak Verb
be pretty flush with funds
kasası dolu olmak Verb
be pretty much alike
birbirine çok benzemek Verb
be pretty sick about it
bir şeyden çok bıkmak Verb
be pretty sick of sth
bir şeyden bıkmış olmak Verb
come in for a pretty penny
iyi para kazanmak Verb
cost a pretty penny
pahalıya mal olmak Verb
cost a pretty penny
epey para etmek Verb
foot up pretty high
oldukça pahalıya mal olmak Verb
have a pretty turn of speed
(araba) iyi sürat yapmak Verb
have come to a pretty pass
güç duruma düşmek Verb
lay in stocks pretty heavily
külliyetli miktarda depo mübayaası yapmak Verb
lay in stocks pretty heavily
büyük çapta mal stoku yapmak Verb
lead someone a pretty dance
kendisi için faydası olmadan birine boşu boşuna oraya buraya sürükleyip cefa etmek Verb
make a pretty penny out sth
sinekten yağ çıkarmak Verb
make pretty speeches
ince sözler söylemek Verb
play a pretty trick upon sb
birine oyun oynamak Verb
run pretty well on time
tarifeye bütünüyle uymak Verb
run to a pretty penny
epey pahalıya çıkmak Verb
very pretty girl
ilik gibi
English-Turkish phrases from Zargan's own database