stand!

(ayakta) dur(dur)mak, dik(il)mek. Verb

stand up: ayağa kalkmak, dikilmek. Verb
bulunmak, kaim/kâin olmak.
The asylum stands upon the hill. Verb
durmak, ayakta kalmak.
the old house still standing. Verb
durmak, hareketsiz kalmak. Verb
çekilmek.
stand aside: kenara çekilmek.
stand aside in favor of someone: birinin lehine
bir işten çekilmek/feragat etmek.
stand back: geriye çekilmek.
Verb
baki kalmak, değişmemek, cari/yürürlükte/muteber olmak.
My offer/decision still stands: Teklifim/kararım
hâlâ bakidir/değişmedi.
Verb
olmak, bulunmak, durmak, kalmak.
as it stands: olduğu gibi.
as matters stand: şimdiki halde.

let stand: (olduğu gibi) bırakmak.
I still stand your friend. They stand in danger of a lawsuit. The thermometer stood at 25°C.
He stands third: Sırada üçüncüdür.
Verb
sabit olmak. Verb
(su) durgun olmak. Verb
inat etmek, ayak diremek, sebat etmek, fikrinde/düşüncesinde/kanaatinde olmak, taraftar olmak.
How
do you stand on human rights? İnsan hakları konusunda kanaatiniz nedir?
to stand for free trade: serbest ticaret taraftarı olmak.
Verb
boyu … olmak, belirli bir uzunlukta/yükseklikte olmak.
He stands six feet: Boyu 1.83 m dir. Verb
aday olmak. Verb
gitmek, yol tutmak, yönelmek, doğrulmak. Verb, Maritime Traffic
(aygır vb.) döllemeye hazır olmak. Verb
çekmek, dayanmak, tahammül etmek.
He cannot stand criticism: Tenkide tahammülü yoktur.
I can't
stand it any longer: Artık buna tahammülüm kalmadı.
He stands nothing to lose: Bu işte onun kaybedeceği bir şey yoktur.
Verb
ısmarlamak, ikram etmek, ziyafet masrafını ödemek.
stand someone a lunch: birine yemek ısmarlamak.

I'll stand you a drink: Sana bir içki ısmarlayayım.
Verb
görev yapmak, görevi başında bulunmak, (nöbet vb.) tutmak.
to stand watch aboard ship: gemide gözcülük yapmak. Verb
uymak, uygun gelmek. Verb
girişmek.
to stand a fight: kavgaya girişmek. Verb
durdurmak. Verb
ayakta duruş, durma, dikilme Noun
hareketsizlik, durgunluk, durma, hareket etmeme. Noun
tutum, durum, davranış, bir olay/fikir karşısında takınılan tavır.
What is your stand in this issue:
Bu konuda tutumunuz nedir?
make one's stand clear: durumunu/tutumunu açıklamak.
make a stand against someone: birine karşı cephe almak/ direnmek/kafa tutmak.
Noun
durak, durulan yer.
a taxicab stand: taksi durağı. Noun
sehpa. Noun
hatip kürsüsü. Noun
satış tezgâhı, işporta. Noun
raf, eşya koymağa mahsus yer.
hatstand: şapkalık. Noun
gezici tiyatronun temsil vermek için konaklaması.
a one-night stand: bir gecelik temsil (için konaklama). Noun
çekirdekten yetişen ağaç, başkaları kesilince tek kalan ağaç. Noun
bir ormanda/bölgede yetişen ağaçlar. Noun
bir tarlada yetişen ekin. Noun
bir kovanda bulunan arılar. Noun
takım, dizi, grup. Noun
bir askerin tam teçhizatı (bu anlamda çoğulu:
stand). Noun
karavan park yeri
bir panayır alanında vb verilen stand
manken
sergi standı
fuar standı Noun
fuar pavyonu
değişmeden durma
meyve tablası/sergisi, işporta. Noun
(US) taksi durağı
ayaklı elbise askısı
(fuar) danışma standı
birinin kendisi hakkındaki düşüncelerini bilmek Verb
bagaj konulan yer
pazar yeri
pazar tezgâhı
kahvaltı sehpası.
nota sehpası Noun
gazete bayii
(US) gazete bayii
kuralları önemsememek Verb
bir gecelik temsil. Noun
bir tek temsil verilen yer/şehir. Noun
bir gecelik ilişki Noun, Sexuality
tek gecelik ilişki Noun, Sexuality
park ayağı Noun, Transport
ayaklı kül tablası. Noun
gözde adayların hemen ardından gelmek Verb
davalı olmak Verb
tehir edilmek
ertelenmek Verb
ertelemek Verb
bir tutumda yalnız kalmak Verb
katılmamak Verb
uzak durmak Verb
bir şeyden uzak durmak Verb
aday olmak Verb
kenara çekilmek Verb
kaçılmak Verb
savulmak Verb
yana çekilmek Verb
(borsa) çok düşük olmak Verb
vazıyet almak Verb
geriye doğru adım atmak Verb
geri gitmek Verb
geriye çekilmek
geri çekilmek Verb
sırt sırta vermek Verb
soğuk büfe
dinlemek de kalma Communication
(a) arka çıkmak, desteklemek, tarafını tutmak, (b) (sözünde) durmak, sebat etmek, sadık kalmak.
I
stand by what I said. (c) hazır olarak beklemek, yakınında durmak, ayrılmamak, (d) karışmamak, yardım etmemek, ilgisiz kalmak.
uzak durmak, yaklaşmamak, kendini emniyete almak.
kenara çekilmek Verb
mukayese edilebilmek, hemen hemen aynı değerde/ayarda olmak, boy ölçüşebilmek.
His novels bear comparison
with the most famous western writers.
mahkûm olmak Verb
hatasını anlamak Verb
söylediğini düzeltmek Verb
hata yaptığını kabul etmek Verb
dükruvar yüklemek Verb
teminat vermek Verb
dükruvar yüklenmek Verb
mahkemede tanıklık yaptıktan sonra çekilmek.
(ev) boş durmak Verb
boş kalmak Verb
dimdik ayakta durmak Verb
diklenmek Verb
fikir değiştirmemek Verb
geçit vermemek Verb
vazgeçmemek Verb
yol vermemek Verb
caymamak Verb
kıpırdamadan durmak Verb
değişmemek Verb
düşüncelerini değiştirmemek Verb
düşüncelerinden ödün vermemek Verb
çekilmemek Verb
ilk defa ateş hattına girmek Verb
sıkı durmak, sebat etmek.
(a) temsil etmek, simgelemek, göstermek, anlamına gelmek, ifade etmek, yerine geçmek.
“P.S.” stands
for “postscript”. (b) tarafını tutmak, savunmak, (c)
k.d. tahammül/müsamaha etmek, göz yummak.
aday olmak Verb
adaylık koymak Verb
serbest ticaretten yana olmak Verb
(Br) milletvekilliğine adaylığını koymak Verb
ırk hoşgörüsünden yana olmak Verb
elinde hazır para bulunmak Verb
(US) başkanlığa aday olmak Verb
korumak, savunmak, müdafaa/muhafaza etmek.
apışmak Verb
boş durmak Verb
iştirak etmek, ortak olmak.
stand in awe of: korkmak, bir kimseye karşı korku ile karışık saygı
duymak,
stand in for: yerine geçmek, vekâleten görevini yapmak,
stand in with: araları iyi olmak, uyuşmak, anlaşmak.
bakakalmak Verb
mektuplaşmak Verb
birinin görevini yerine getirmek Verb
sıranın kendisine gelmesini beklemek Verb
önünü almak Verb
yoluna çıkmak Verb
borçlu kalmak Verb
yanında durmak Verb
tarafsız kalmak Verb
hoş görmek Verb
(a) uzak durmak, (b) razı olmamak, uymamak, muvafakat etmemek, (c) uzaklaştırmak, (d)
den. kıyıdan uzak seyretmek.
koyu bezir yağı: bezir yağını 600°F de ısıtarak elde edilir, boya ve vernik işlerinde kullanılır. Noun
(a) (temele) dayanmak, (temel üzerinde) durmak/bulunmak.
stand on one's own two feet (or legs):
kimseye muhtaç olmadan işlerini yönetmek,
mec. kendi yağı ile kavrulmak (b) üzerinde ısrar etmek,
stand on one's ground: davasından vaz geçmemek (c)
den. yoluna devam etmek, rotayı değiştirmemek.
tutanakta kayıtlı bulunmak Verb
birşeyin üzerinde durmak Verb
muhakeme edilmek
açık kalmak Verb
(a) göze çarpmak/batmak, sivrilmek, belirmek, tebarüz etmek, (b) karşı koymakta direnmek/inat etmek,

mec. Nuh deyip peygamber dememek.
birşeye itiraz etmek Verb
(a) dikkatle/yakından gözetlemek, gözünden ayırmamak, başında durmak.
He does not work unless one
stands over him: Başında durmadıkça çalışmaz. (b) ertelenmek, tehir edilmek.
birinin başında durmak Verb
(a) (fikrinde/kararında vb.) direnmek, sebat etmek, kararından dönmemek, bildiğinden şaşmamak.
Many
people were angry with the government but the Prime Minister stood pat. (b) (pokerde) yeni kâğıt almamak.
değişikliğe razı olmamak, bildiğinden şaşmamak.
bir konuda fikir değiştirmemek Verb
vekâlet etmek Verb
nöbet tutmak Verb
sergileme yeri
birine vaftiz babalığı etmek Verb
kımıldamamak, hareketsiz durmak.
kefil olmak Verb
dimdik ayakta durmak Verb
gurur duymak Verb
ayakta durmak Verb
boyun eğmemek Verb
dik durmak Verb
başını dik tutmak Verb
sınavı başarıyla geçirmek Verb
hesabı ödemek Verb
göreve çağırmak Verb, Military
esas duruşa geçirmek Verb, Military
hazır ola geçirmek Verb, Military
görev başına çağırmak Verb, Military
birşeyi gerçekleştirme olasılığı bulunmak Verb
10 doları kaybetmeyi göze almak Verb
uygun olmak, yakışmak.
başkalarına ikram etmek.
cömertçe para harcamak Verb
yargılanmak, muhakeme edilmek.
(a) ayağa kalkmak, ayakta durmak, (b) dayanmak, dayanıklı olmak, (c) geçerli, muteber, yürürlükte olmak,
baki olmak, (d)
argo randevusuna gitmeyip birini bekletmek.
kendi çıkarını korumak Verb
birini desteklemek Verb
birini savunmak Verb
birine direnmek Verb
makas manevra tablosu Noun
taksi durağı Noun, Transport
telefon masası
deneme yeri
namzetliğini koymak Verb
milletvekili lliğine adaylığını koymak Verb
şemsiyelik
ile ayni anlama gelir. mahkemede tanık yeri.
tanık/şahit kürsüsü. Noun
booth Noun
stall Noun
stand Noun
sales booth Noun
cubicle Noun
kiosk Noun
base Noun
pedestal Noun
rack Noun
stand-by

bk. stant