superior

  1. Noun, Employment amir
  2. Noun üst
  3. Adjective efdal (outdated)
  4. üstün, faik, yüce, âlâ.
    superior intelligence: üstün anlak/zekâ.
  5. yüksek.
    superior ground: yüksek yer/arazi.
  6. olağanüstü, fevkalâde.
  7. superior to: müstağni, baş eğmez, kapılmaz, tenezzül etmez. to be superior to temptation: iğvaya kapılmamak.
  8. Botany üst, üst tarafında bulunan.
  9. (başka bir organın) üstünde bulunan.
  10. Printing üs, başka bir harfin/rakamın yukarısına basılmış: a2'deki 2 gibi.
  11. Astronomy yörüngesi dünyanınkinin dışında bulunan (gezegen).
  12. üstün kimse/şey.
  13. (manastırda) başrahip.
disiplin amiri Noun, Employment
baş rahibe.
rütbece üstün
kendini üstün görmek Verb
tekmil vermek Verb, Military
üstün kalite mal
üstün kalite mallar Noun
birinci kalite mallar Noun
üstün makam
yargıtay, temyiz mahkemesi.
üst mahkeme Noun, Law
üst derece mahkemesi Noun, Law
mücbir sebep
üstün güçler Noun
üstün askeri kuvvetler Noun
rütbece yüksek
daha ağır
üstün zekâ
başabaş değerin üzerinde ihraç
başa baş değerinin üzerinde ihraç
üstün bilgi
üst sınır
üst rütbeli subay
üstün kişi
üst gezegen Noun, Astronomy
üstün kalite
bir iş yerinde işveren tarafından işyeri veya işçilere nezaret ve idare amacıyla tayin olunan diğer bir
işçinin kusuru sonucu işçilerden herhangi biri
üstün hak iddiası
yeğin
üstün kalite iş
üstün kalite mallar
üstün kalite mallar Noun
üstün güçle saldırmak Verb
üstün kuvvetlerle saldırmak Verb
sayıca üstün olmak Verb
rütbece üstün olmak Verb
baskın çıkmak Verb
bir davayı bir üst mahkemeye havale etmek Verb
davayı bir üst mahkemeye havale etmek Verb
uzmanların daha üstün bilgisine başvurmak Verb
uzmanların daha üstün bilgi sine başvurmak Verb
üstün kalite