uzun süre

Turkish-English Phrases

kısa süreli
short-run Adjective
kısa süreli
short-term Adjective
çok uzun süre
eternity Noun
epey uzun süre
at some length
uzun süre devam eden intifa suretiyle bir hak elde etmek
to usucapt Verb
uzun süre devam eden intifa suretiyle elde edilen bir hak
usucaption
uzun süre elde kalan malların özel bir indirimle satılması
clearance sale
uzun süre etkisini devam ettiren
tenacious Adjective
uzun süre kalmak
to stop up late Verb
uzun süre kayıt yapılamamış hesap
dead account
uzun süre kayıt yapılmamış hesap
dead account
uzun süre saklanabilen mallar
nonperishable goods Noun
uzun süre satılmayacak bir aktif değere yapılan yatırım
lock up
uzun süre silah altında hizmet etmiş olmak
to have seen much service Verb
(oyun) beklendiğinden daha uzun süre sahnede kalmak
to have a long run Verb
bir misafirlikte gereğinden uzun süre kalmak
to overstay one's welcome Verb
bir oturumda normalden uzun süre kalmak
to outsit Verb
dükkânda uzun süre satılmadan kalmış ve değeri düşmüş mallar
shopworn merchandise
gereğinden çok ya da uzun süre pişirmek
to overcook Verb
gereğinden uzun süre kalmak
to outstay one's welcome Verb
istasyonda uzun süre beklemek
to have a long wait at the station Verb
limanda uzun süre beklemek
to be detained in port Verb
mezarlıkta uzun süre için bir mezar toprağı almak
to purchase a cemetery plot in fast Verb
öteki konuklarından daha uzun süre oturmak
to outsit the other guests Verb
otobüs için uzun süre beklemesi gerekmek
to have a long wait for the bus Verb
satın alınan hisse senetlerini uzun süre saklamak
to salt- down stock Verb
çocuğu öteki tarafın kısa bir süre ya da uzun bir süre ziyaret etme hakkı
(visiting access) (staying access)
oldukça uzun bir süre
quite a while
uzun bir süre
yonks
uzun bir süre
seculum
uzun bir süre ciro yoluyla el değiştirmiş bir çek
stake
uzun bir süre için
till the cows come home
uzun bir süre içinde pazar gelişimi
major swing
yemekleri dondurarak uzun bir süre muhafaza eden dolap
freezer
Turkish-English phrases from Zargan's own database