(a) bilgi vermek, (gerekli/noksan bilgileri) sağlamak/tamamlamak. 
 Could you fill me in as to what  happened during my absence: Ben yokken olup bitenler hakkında bana bilgi verir misiniz? (b) (boşlukları doldurarak bir belgeyi/evrakı) tamamlamak. 
 fill in an application form/one's income tax return. (c) vekillik yapmak, görevden uzaklaşan kimsenin görevini üzerine almak. 
 to fill in for a colleague who is ill. (d) doldurmak. 
 to fill in a crack with putty. (e) 
 argo haber ulaştırmak, nakletmek, olup bitenleri anlatmak. 
 Friends filled him in on the latest news.